Diğer ülkelerin takımlarını neredeyse fanatik derecede tutanlar vardır. Mesela Fenerlidir ama aynı zamanda bir Barcelona tutkunudur. 'Renk' aşkıyla BJK kadar Juventus'un galibiyetini arzular.
Ben onlardan sayılmam. İyi futbol, güzel futbol oynayan tarafın kazanmasını isterim. Ama çok da tutarlı değilim bu konuda. Kayırdığım takımlar da var elbette. Mesela Porto, Benfica gibi ' artistik' yönü güçlü takımların Almanlar ya da İtalyanlar karşısında galip gelmesini tercih ederim.
Bu girişten sonra gelelim asıl konuya: Chelsea, İngiltere liginde şampiyonluğa erişti. Ben de sevindim.
Ancak burada kritik bir nokta var: Evet, 'sevinmek' bir 'duygulanma' halidir ama benimki daha ziyade 'entelektüel' bir sevinç! Ne demek istediğimi anlatayım...
***
Ben teknik direktörün futbol anlayışını sahaya yansıtmasını isterim. Bunu yapabilmek için de hocaya geniş yetkiler tanınmalı. Kısaca ifade edersek: Kulüp yönetimi 'Kimleri istiyorsun' demeli ve (elbette bütçe durumuna göre) o futbolcuları transfer etmeli.
Ancak bu modelin gerçekleşmesine hayat pek izin vermez. Kulüpte sözleşmesi devam eden oyuncular vardır... Hocanın istemediği kimi futbolcuların yönetimle arası iyi olduğu için 'atsan atılmaz, satsan satılmaz' durumları oluşur; vs., vs., vs...
Chelsea'de ise adeta bir 'mucize' oldu: Rus petrolcü Roman Abramovich kulübü satın aldı... Sonra geçen senenin flaş ismi, Portekizli teknik direktör Jose Mourinho'yu takımın başına geçirdi. Ve kesenin ağzını açtı: 'Kimi istersin?'
Mourinho da takımında oynamasını hayal ettiği kimi futbolcuları transfer etti. Tabii bu son derece pahalı bir operasyondu. Yuvarlak hesap 200 milyon sterline patladı. Çünkü normal şartlarda değeri 5 lira olan bir oyuncuyu, 10 liraya alabildiler.
Üstelik oluşturulan kadro İngiliz ligindeki Manchester United, Arsenal, Liverpool gibi büyüklerin kadrosundan daha iyi değildi.
Ancak sonuçta 'kaliteli teknik direktörün ideallerine uygun biçimde kurulmuş takım' modeli başarıya ulaştı. Tabiri caizse Mourinho dağdan gelip bağdakini kovdu. Teknik direktörün ne kadar önemli bir faktör olduğunu gösterdi.
Sevincim işte bundan!
'Sistemin ne önemi var, esas olan yetenek' diyenler ağızlarının payını aldı.
***
Bir dönem 'yıldız fetişizmi' yapıp tüm Anadolu starlarını toplayan F.Bahçe'yi geçiyorum; onlar biraz olsun akıllandı.
'Mourinho Modeli'nin başarısı, asıl, kimi bulduysa alıp hocanın (Del Bosque) önüne yığan BJK tipi yönetimlere ders olmalıdır.
***
Ben şimdi Ahmet Nazif Zorlu'nun ne yapacağını çok merak ediyorum. Biliyorsunuz Zorlu, Vestel Grubu'nun başkanı. Vestel Manisapor şampiyon olarak (Sivasspor ile birlikte) Süper Lig'e çıktı.
Daha önce Vestel Manisaspor'un başına Mustafa Denizli'yi getirerek büyük düşünebildiğini gösteren... Ancak hüsrana uğrayan Zorlu, acaba yeni bir deneme yapar mı? Türkiye'nin Abramovich'i olmak ister mi?
Takımın özellikle seyirci sıkıntısı çektiğini biliyoruz. Chelsea gibi köklü, seyircisi hazır bir kulüp değil Vestel Manisaspor. Ama yine de Zorlu, eğer grubun imkânları el veriyorsa, kendi çapında bir ' Mourinho Modeli' denemesi yapabilir.