İlginç bir durumla karşı karşıyayız: Önce Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum, Almanya kampından sonra köpürdü. Yöneticilere verdi veriştirdi. Sonra taraflar oturdu, konuştu, Daum özür diledi ve çalışmalarını sürdürdü.
Şimdi de benzeri bir durum Galatasaray'da meydana geldi. Teknik Direktör Hagi açtı ağzını yumdu gözünü. Ardından yönetimle konuştu, özür diledi. Sanırım görevine devam edecek.
Doğrusunu isterseniz bir Fenerli olarak Daum'un çıkışına çok kızmıştım. Hatta "Bu adamla, bu iş yürümeyecek" diye yazmıştım. Öyle ya... Parası veriliyor, istedikleri kulübün imkanları çerçevesinde yerine getiriliyor... Peki daha ne istiyor? Ancak sanırım Hagi'nin çıkışından sonra "futbol kulübü yönetimi " kavramını bir kez daha düşünmemiz gerek.
Bir kere şunu biliyoruz: Türk seyircisi kulübede sessiz sedasız oturan hocaları pek sevmiyor. Daha doğrusu, onlardan daha fazla; bağırıp çağıran, kendini maçın havasına kaptıran, atlayan zıplayan hocaları seviyor.
Ne var ki bizim yöneticiler bu tip hocalarla başa çıkmayı sanırım pek bilmiyorlar. Bu yüzden sorunlar birikiyor, birikiyor ve günün birinden 'heyecanlı hoca' patlıyor! Demek ki bu tip hocaları başka türlü yönetmek gerekiyor.
Acaba bu nasıl mümkün olabilir? İlk akla gelen model eski GS Başkanı Faruk Süren'inki... Fatih Terim gibi heyecanlı bir hocayı yıllarca idare edebildi. Hatta bunu kendi imajının çizilmesi uğrana yaptı. Ama o sayede takım, UEFA Kupası'nı kazandı.
Ancak her yönetim böyle davranamaz. Her başkan Süren gibi olamaz. Dolayısıyla bir dengenin tutturulması gerekiyor. Bunun bir başka yolu da; heyecanlı hocanın sorunlarıyla (ve yarattığı sorunlarla!) her an ilgilenecek, yetkili bir arayönetici (adına ne derseniz deyin) olabilir.
Böyle bir mekanizma işe yarar mı? Bilemiyorum. Ancak mevcut kulüp yapılarının bu tip hocaların üstesinden gelemediği de ortada.