Aslında gerçek kimliğimi saklamaya kararlıydım. Ama baktım ki teker teker defne devrimciler internet kimliklerini ifşa ederek gerçek isimleriyle sahnede yerlerini alıyorlar 'Ben de öyle yapmalıyım' dedim. Dedim demesine de Emine Uşaklıgil, Armağan Çağlayan, Elif Key, Şelale Kadak, Vivet Kanetti, Mehveş Evin, Nilgün Uysal, Martha Kalyoncu, Yasemin Darbaz, Esra Yoral'dan fırsat kalmadı. Ya da onlar o kadar anlamlı, sade ve içten konuştular ki benim söyleyeceklerim tekrardan ibaret kalacaktı. Bu öğleden önce...
Öğleden sonra Gülten Kaya konuştu. Gerçek, sert rüzgarlar gibi esti Dolapdere kampüsünde Bilgi Üniversitesi'nin... Asaf Savaş Akat, dersini yarıda kesmiş, Gülten Kaya'yı giderek daha da düşecek omuzlarıyla dinliyordu. Medyadaki linç kültürünün en biricik tanığı ve mağduru Gülten Kaya, Ahmet Kaya'ya yapılan lincin medyadaki örgütlenmesini, dönemin gazete küpurlarıyla anlatıyordu.
Ardından sözü ünlü Heidegger çevirmeni Kaan H. Ökten alacaktı. Varlık ve dil diyecekti. Dilin var ettiğini yine dilin yok edeceğine değinerek... Gündelik dile sızanın da yine varlığa dair olduğunu kabullenerek... Aslı Tunç, medyadan çeşitli cinsiyetçi kalıplar sunacaktı, dilin insanı ve sadece insanı konuştuğunu ve çoğu zaman ezerek konuştuğunu belgeleyerek...
Sanal ortamda defne devrimi hareketine sekiz binden fazla imza vererek katkıda bulunanlardan bazıları ilk kez fiziksel olarak bir mekanda karşılaştı o gün... Üniversitenin yeni yüzü Özlem Gürses'in misafirperverliğinde... Prof. Deniz Ülke Arıboğan'ın davetiyle... Kimliklerine kimlik mi eklediler yoksa onlardan bir tane eksilttiler mi, yanıtlamak güç... Önemli de değil. Sosyal medyanın gücü mekansızlığından, fiziksel sınırlara ve koşullara bağımlı olmamasından geliyor evet... Ama elle tutulur gözle görülür bir mekanda duyulacak bir şekilde konuşmak gibisi de yok. Konuştukça anlaşmak ya da tartışmak, dili konuşturmak ve yeni mücadele alanları açmak... Yeni bir medya hakkımız! En az yeni bir muhalefet biçiminin hakkımız olduğu kadar...