Biz de çoğu kişinin hayallerini süsleyen karavanla tatil hevesine kapıldık bir süre önce... Acaba yapabilir miyiz? O daracık alanlarda birbirimizin ayağına (sinirine) basmadan yaşayabilir miyiz derken aylar geçti. Bir gazeteci arkadaşımızın da böyle bir hayali olduğunu öğrenince "İki aile biz bu işin üstesinden geliriz" dedik ve düştük yollara. Kışın kurduğumuz hayal bu yaz gerçek oldu. Dört yetişkin, dört genç, dört gün karavanla Ege'ye gittik, çok da iyi ettik.
ÜSTATLARA KULAK VERİN
Gelin baştan anlatayım... İlk işimiz motokaravanlarımızı kiralamak oldu. İstanbul'dan kendi aracımızla yola çıktık, karavanımızı İzmir'de teslim aldık. Elbette önce eğitimden geçtik. Su nasıl depolanacak, elektrik nasıl şarj edilecek, atık nasıl boşaltılacak, klima nasıl çalışacak tüm düğmelere basarak öğrendik... Rotamızı zaten çizmiştik. Peki karavanımızı gece nereye park edecektik? Bu işin üstatlarına kulak verdik. Dediklerine göre artık "Ben şu sahili beğendim, şu kumsalda durayım" ya da "Ormana dalayım, orada kalayım" demek başımıza iş açabilirdi. Jandarma gecenin bir saatinde gelip, "Çekin aracınızı" diyebilirdi. Canımızı acıtan orman yangınlarının çok sık olduğu bu günlerde haklıydılar da... O yüzden laf dinledik, karavan kamplarda kaldık.
İLK DURAK KUŞADASI
İlk durağımız Kuşadası oldu. Okaliptus ağaçları altında, denizin hemen kıyısındaki karavan parkını çok sevdik. Etrafta o kadar çok karavan vardı ki, en az kalan bir aylığına gelmiş. Bizim iki günlük kampımız sanırım en kısa olanıydı. Şansımıza deniz hırçın... Her seferinde koca koca dalgalarla kıyıya atsa da bizi, hiç alınmadık... Akşamları ise karavanımızın önüne attığımızı masalarımızda oyunlar oynadık, pizza partisi eşliğinde güneşi batırdık ve sahilde uzun yürüyüşlere çıktık. İkinci durağımız Kuşadası Milli Parkı oldu... Arkamız yemyeşil orman, önümüz cam gibi deniz. Karşımızda ise Samos Adası. Elimizi uzatsak dokunabileceğimiz kadar yakın. Milli Park, o kadar doğal bir atmosferdi ki... Karavandan indiğimiz anda bizi bir domuz ailesi karşıladı. Yamaçtan inip, yanımızdan geçip piknik alanına girdiler sürüyle. Niye şaşırıyoruz ki... Sonuçta burası onların, biz misafir gelmişiz. Balıklarla yüzdüğümüz bir günün ardından rotayı Şirince'ye çevirdik.
EGE'DE KÜÇÜK BİR KASABA
Karavanımızla virajlı dağ yolunu dolana dolana Ege'nin bu küçük kasabasına vardık gün batarken. Nasıl güzel anlatamam! Doğası ve mimarisiyle konuklarını geçmişe yolculuğa çıkaran eski bir Rum köyü. Tam kafa dinlemelik... Ama daha gezeceğimiz çok yer var. Hedefimiz yeni ışıklandırılan Efes Antik Kenti'ni gece gezmek ama giriş saatini kaçırınca bu planımız başka bahara kaldı. Sıradaki durak Sığacık... Hedeflediğimiz kamp alanı dolu olunca tam anlamıyla ortada kaldık. Ancak yine karavancı arkadaşların yönlendirmesiyle gece yarısında konaklayabileceğimiz bir başka karavan parka demir attık. Su ve elektrik sağlamak için bu karavan parklar çok önemli...
PÜFÜR PÜFÜR RÜZGAR
Park ettiğimiz Seferihisar kıyılarında rüzgâr öyle güzel esiyordu ki klimayı açmadan sineklikleri kapatıp (Araç kiralarken sinekliği mutlaka sorun, hayati önem taşıyor) püfür püfür esen Ege rüzgârlarının koynunda uyuduk. Sabah erkenden Sığacık'a indik. Deniz kıyısında kahvaltı keyfinin ardından güzelim sokaklara attık kendimizi. Sonra da masmavi koylara... Kafamızda binbir soruyla çıktığımız yolculuğumuzda bizi dışarıdaki sonsuz olasılıklar dünyasına taşıyan karavanımızdaki dar alanlardan hiç rahatsızlık duymadık. Üç kişilik karavanda dört kişi kalmamıza rağmen misafir bile ağırladık. Oturma odamız yıldızların altı oldu... Misafirimize müthiş bir yakamoz ikram ettik.
BOYOZLAR ÇOK ENFES!
Son sabahımızda herkes uyurken kalktım. Gidiyoruz ya, deniz bugün sakin... Seni hınzır der gibi bir bakış attım, çıplak ayaklarıma küçük bir beyaz köpük gönderdi dalgacı... Kahvaltılık nasibimiz ise başının üstüne koyduğu tepsiyle "Sıcak boyoooozzzz, sıcak gevreeeek" diye bağırarak geliyordu karşıdan. İzmir'in güzelim boyozları gerçekten de sıcacık... Herkes uyanmış. Ocağımızda demlediğimiz çayımız da hazır. Artık karavanımıza veda zamanı... Çocuklar yeni anılar biriktiriyor çektikleri fotoğraflarla... Ahali mutlu... Hepimiz bu karavan işini sevdik diyorum... Belki sonbaharda kızıla boyanan yaprakların dansını da izlemeye gideriz, ne dersiniz?