Don Kişot masalını hatırlar mısınız? Hani şu yel değirmenlerini dev zanneden ve onlara karşı savaş açan kahraman... Sizi bilmem ama ben ne zaman yel değirmelerini görsem aklıma hep bu hikâye gelir, bir de Alaçatı... Çünkü benim yel değirmeleriyle ilk tanışmam da Alaçatı ile gerçekleşti. O nedenle ne zaman Alaçatı denilse aklıma bir Don Kişot bir de yel değirmenleri gelir... Belki de çocukken Miguel de Cervantes Saavedra'nın meşhur kitabını okuduktan sonra Alaçatı'ya gidip yel değirmenlerini görmem etkili oldu bu tatlı bağlantıda...
KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUN GÖZÜNDEN
1996 yazıydı... Alaçatı henüz şimdiki gibi popüler değil. "Avrupalı sörf için geliyormuş, biz de bir gidelim görelim" demişti babam. Bu merakla düştük yola... Alaçatı'nın ilk hali bende hayal meyal bir hatıra... Sokaklarında gezen eşekler hatırlıyorum... Eski, taştan yapılmış güzel evler... Bir de bazı köşelerde oturmuş yöreye özgü otlar, domates ve biber satan yaşlı amcalar, teyzeler... Ancak hafızamdaki en berrak anı ilçe meydanındaki meşhur yel değirmenleri... Şimdiki gibi tadilat görmemiştir belki ancak hayli heybetliydi... Hele ki küçük bir kız çocuğu için... Babama "Don Kişot burada mı savaşmış?" diye sorduğumu hatırlıyorum ve onun kahkahasını... Bir de dondurmanın tadını... Şimdilerde çok meşhur Alaçatı'nın dondurması ama o tat yok artık. Çocuk olduğum için mi çok lezzetliydi o dondurma yoksa artık eski tatlar kalmadı mı bilmiyorum... Ancak o dondurmanın tadını hâlâ unutamıyorum.
19. YÜZYIL'A KADAR BATAKLIKMIŞ
Çeşme Yarımadası'nın bu bölgesi 19. yüzyılın ortasında bataklıklarla çevrili bir alanmış. Sivrisinekten ve sıtmadan bıkan halk, imparatorluğa başvurarak dertlerine derman istemiş. Padişahın emriyle, bataklığı kurutmak için adalardan Rum işçiler getirtilmiş. Taş ustaları, dere boylarını, azmak kıyılarını duvarlarla çevirerek, suların araziye nüfuz etmesini engellemiş, bataklıkları kurutmuş. İşçilerin iskânı için 1873'te küçük bir köy kurulmuş. Adalıların bir kısmı, Agrilia adını alan bu köyü çok sevmiş, geldikleri yere dönmemiş. 1924 mübadelesinde Rumlar gitmiş. İsmi değiştirilip Alaçatı'ya dönüştürülen kasabaya Girit ve Selanik'ten gelen Türk muhacirler yerleşmiş. 1991'de bir grup İngiliz ve Fransız sörfçü gelmiş Alaçatı'ya. Burayı çok sevmişler. Sonraki yıllarda yine gelmişler. Alaçatı'ya hareket getiren bu sporcular desteklenmiş dönemin belediye başkanları tarafından. 1990'lı yılların ortasında namı dünyaya yayılmaya başlamış. Dünyanın en iyi sörf merkezi olarak adını hızla ilk sıralara yazdırmış. Ama Alaçatı'nın rüzgârlı sularında zıplayan sörfçüler dışında geleni gideni pek olmamış. Çünkü 2000'e kadar, daha çok günübirlik gelip gidenlere kapılarını açmış.
İLK POPÜLARİTE 2000'LERDE
Alaçatı'nın şimdiki popüler kültüre ilk adımı ise 2000'li yılların başı... O dönem Rum evlerinin otel ve pansiyona çevrilmesi, dönemin meşhur köşe yazarlarının bölgeyi ve rüzgârını anlatan yazıları kaleme almasıyla bir Alaçatı furyası başlamıştı. Benim bölgeye ikinci ziyaretim de tam bu zamanlardaydı. 2005 ya da 2006 yazı. Artık daha popüler bir yerdi Alaçatı. O eski evlerde hummalı bir restorasyon sürüyor kimi otel olmaya kimi restoran olarak kapılarını açmaya hazırlanıyordu. Hâlâ şimdiki kadar kalabalık değildi sokakları ancak artık eşekler de yoktu... Yöreye özgü ot satan yaşlı amca ve teyzeler de kaybolmuştu sanki. Hediyelik eşya satan küçük mağazalar açılmaya başlamıştı... Alaçatı'yı temsilen rüzgâr sörflü ve yel değirmenli magnetler duvarlara asılmıştı. Dondurma daha da popüler olmuştu. Ben çocukken var mıydı bilmiyorum ama artık sakızlı dondurmasıyla ün salmıştı Alaçatı...
DÜĞÜN ÇEKİMLERİNİN GÖZDESİ
Yıllar geçti... Alaçatı'daki bütün Rum evleri restore edildikçe beldenin sokakları da artık bir film stüdyosu gibi olmaya başladı. Özellikle Ege Bölgesi'nde evlenecek çiftlerin en gözde çekim mekânı halini alan Alaçatı, böylece düğün albümlerinde de yerini aldı. Bu furya öyle hızlı yayılmaya başladı ki bir ara Alaçatı'nın hemen her sokağından karşınıza gelin ve damat çıkmaya başladı.
Sosyal medya ile patladı
Her yıl giderek ünlenen Alaçatı en büyük patlamasını ise 2010'dan sonra sosyal medya ile yaptı. Önce Facebook, ardından Instagram derken artık Alaçatı'dan bir post atmak olmazsa olmazlar arasındaydı! Şimdilerde Türkiye'nin en ünlü restoranlarına ev sahipliği yapan, fiyatlarıyla hemen her yaz tartışmaların odağında olan Alaçatı, zengin ve ünlülerin de en gözde durağı halini aldı.
Belki Don Kişot'u bulurum!
İlk kez küçük bir kız çocuğu olarak gördüğüm Alaçatı benim içinse hep çok farklı... Bunca kalabalığı ve dudak uçuklatan fiyatlarına rağmen yine de seviyorum Alaçatı'yı... Artık eşekler yok, o yaşlı teyze ve amcalar da... Hâlâ her gittiğimde dondurma yiyiyor. yel değirmelerine çıkıyorum... Bilmiyorum belki bir gün yel değirmelerine karşı savaşan Don Kişot'u da burada bulurum... Ne dersiniz?