Patara, Antalya'nın Kaş ilçesinin Kalkan beldesine bağlı bir antik kent. Xanthos Vadisi'nin güneybatısında bulunan ve Tepecik Akropolü'ndeki kazılarda ele geçen seramik parçalarından M.Ö. 8. yüzyılda var olduğu kesinleşmiş. Uzun süre 'ışık ülkesi' anlamına gelen Likya birliğinin başkenti olması ile de önem kazanmış. Kentin adı Hititçe Patar; Likya dilinde ise Pttara olarak kullanılmış ve bugünlere Patara olarak gelmiş. Xanthos Vadisi'nden denize açılabilecek tek nokta olan Patara limanı tarihte oldukça önemliymiş. Likya-Pamphilya eyaletlerinin başkenti de olan Patara, Hadrian tahıl ambarıymış ve tahıl sevkiyatları bu limandan yapılırmış. Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine geçmesinden sonra da önemini koruyan kentin mimarisine, Helenistik dönemde meclis binası ve tiyatro gibi yapılar eklenmiş. Bu dönemde Roma valiliklerinin hukuki işlerini gördüğü bir eyalet olsa da, doğu kentleriyle deniz bağlantısını kurmasından dolayı liman önemini korumuş. Ortaçağ boyunca önemini koruyan kent, Türklerin egemenliğine girmesiyle daha da güçlenmiş. 1988 yılından bu yana, Prof. Dr. Fahri Işık ve ekibi tarafından yapılan arkeolojik kazılarda ne mutlu ki, kent üzerini örten kumlardan arınmaya başlayarak bir tarih ve kültür mirası olarak insanlığa yeniden kazandırılıyor.
APOLLON VE NOEL BABA
Patara'nın adı tarihte Apollon, günümüzde ise Noel Baba ile ünlü. Bir Anadolu tanrısı olan ve Patara'da doğan Apollon, Zeus ve Letoon'un oğlu. İlyada destanında Homeros, Apollon'dan 'ışıklı' anlamına gelen 'Pholbos' ve 'ünlü okçu Likyalı Apollon' olarak söz ediyor. Apollon, kardeşi Artemis ile birlikte Anadolu şehri Troya'ya yardım etmesiyle de biliniyor. Henüz bulunmamış ancak Büyük Apollon Tapınağı'nın ve kehanet merkezinin Patara'da olduğuna inanılıyor. Hatta buradaki şehrin, Apollon'un su perisi Lykia'dan olan oğlu Patarus tarafından kurulduğu da efsanelerde geçiyor. Diğer yandan 4. yüzyılda Myra'nın baş piskoposu olan Saint Nicholas, efsanelere Noel Baba (Santa Claus) olarak geçmiş, Kendisi da Patara'nın ününe ün katanlardan, çünkü o da buralı...
EN UZUN SAHİLLERDEN
Türkiye'nin en uzun sahillerinden biri olan Patara Antik Kenti ve Patara Plajı, Gelemiş Köyü'ne bağlı. Bir zamanlar hippilerin gezi rotasında bir durak olan yollar, bugün Likya Yolu olarak turizmin göz bebeği. Buna rağmen köyün bozulmamış oluşu ve geleneksel yaşamını devam ettirmesi de Patara'ya gelecek gezginlerin özellikle tercih sebebi. Patara'nın büyük anıtları, plaja giden yol boyunca dağılmış. Kalıntıların en büyüğünü, Kurşunlu Tepe'nin yamacındaki beş bin koltuklu tiyatro oluşturuyor. Tiyatronun bulunduğu tepede büyük bir sarnıç ve bir anıt mezar da bulunmakta. Tepeden antik kentin manzarasını seyredebiliyorsunuz. M.S. II. yüzyılda İmparator Hadrian ve eşi tarafından yaptırılmış olan Vespasian Hamamı, Korinth tapınağı, antik kentin ana caddesi, liman ve tahıl deposu tepeden görebileceğiniz antik harabeler...
Bir sonraki kapı 'bouleuterion' yani Likya Birliği'nin üyelerinin toplandığına inanılan eski Patara Parlamentosu. Son yıllardaki yoğun rekonstrüksiyonun ardından iyice ortaya çıkmış ve sütunları yeniden ayağa dikilmiş. Gelemiş Köyü'nden iki kilometre uzaklıktaki Patara Plajı'na yürüyebilir ya da dolmuşlarla ulaşabilirsiniz. Yol boyunca bir dizi Likya mezarını ve II. yüzyıldan kalan iç kemerli Zafer Tagı'nı (Metius Modestus) da görebilirsiniz. 12 kilometre uzunluğundaki Patara Plajı ise antik kentin hemen yanında. İncecik kumu ve sığ denizi olan plaj, önceleri çocuklu ailelerin tercihiyse de son yıllarda rüzgarından dolayı sörfçülerin de gözdesi oldu. Patara plajında doğa bizden yana. Plajın güzelliğine güzellik katmak istercesine bir sanat yapmış adeta kum tepeleri... Özellikle güneşin batış saatlerinde oldukça güzel fotoğrafik kareler sunan bu tepeler adeta kendinizi bir çölde gibi hissetmenize neden oluyor.
CARETTA CARETTA'LAR
Antik kenti ve plajı ile ünlü Patara'nın bir cevheri daha var: Caretta carettalar! Nesli tükenme tehlikesi altındaki kaplumbağaların üreme bölgesi burası ve 1990 yılında Çevre Bakanlığı tarafından 'Doğal Çevre Koruma Bölgesi' ilan edilmiş. Plajdan, kaplumbağalar ürkmesin diye sabah ve akşam saatlerinde denize girmek yasak.