Roma'ya ilk sinema filmleriyle vurulmuştum. Yeni Gerçekçilik Akımı'nın öncülerinden sayılan Roberto Rosellini'nin Roma Açık Şehir filmini izlediğimden beri gitmek istediğim yerlerden biriydi. Geçen hafta T.C. Cumhurbaşkanlığı tarafından Roma'da düzenlenen Ara Güler sergisi sayesinde bu fırsatı buldum. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Fecir Alptekin önderliğinde, 2018'de vefat eden fotoğraf sanatçısı Ara Güler'in eserlerini dünyanın önemli kentlerine taşımak üzere gerçekleştirilen sergi, Trastevere Müzesi'nde İtalyan sanatseverlerle buluştu. Medya sponsorluğunu Sabah ve Daily Sabah'ın üstlendiği sergi 3 Mayıs'a kadar açık olacak. Dolayısıyla sergi, yakın zamanda Roma'ya gidecek olanlar için iyi bir sanat alternatifi olabilir. Nitekim müzenin bulunduğu Trastevere bölgesi, çok eskilere uzanan mimari yapısının yanı sıra, mini barları, dar sokakları, geleneksel aile lokantalarını bulabileceğiniz cazip bir bölge. Benim gibi şehre sinema filmlerinden aşina olan sinefillere de bir not, Tiber Nehri'nin batı yakasında bulunan bölgede İyi, Kötü, Çirkin, Bir Zamanlar Amerika'da gibi efsanevi filmlerin yönetmeni Sergio Leone'nin çocukluğu geçmiş. Onlarca filme doğal dekor olmuş Roma, tarihi binlerce yıl eskiye dayanan, kültür açısından oldukça zengin bir şehir. Şehrin her yanında doğal yapı korunmuş. Ara sokakları dolaşırken hafızamda, Mini Cooper'ların birbirini kovaladığı İtalyan İşi filmi canlandı. Şehirde çoğunlukla küçük otomobiller tercih ediliyor. Her yerde Smart'lar, Fiat 500'ler. Bu otomobilleri hem park etmesi kolay hem de onlarla dar sokaklarda yol alması. İki araç arasına dik park eden araç bile gördüm. Sergi için gittiğimizi belirtmiştim. Açılışta bir ara Roma Büyükelçimiz Murat Salim Esenli'yle konuşma fırsatım oldu. Kendisinden İtalya'da 50 bin Türk'ün yaşadığını öğrendim. Ayrıca 2019 itibariyle İtalya'dan Türkiye'ye gidenlerin sayısı 380 bin civarındayken, turistik olarak İtalya'ya gelen Türk sayısı 400 binlere çıkmış. Yani tarihte ilk kez Türkiye'den İtalya'ya gelenlerin sayısı, İtalya'dan Türkiye'ye gelenlerin sayısını geçmiş durumda.
BİRİNCİ GÜN
Bisikletle şehir turu
Roma'da gezip görülecek çok fazla yer var. Ancak vakit sıkıntısı olduğu için oldukça hızlı hareket etmek zorunda kaldım. Kaldığımız, şehrin eski beş yıldızlı otellerinden Aldrovandi Villa Borghese şehir merkezine biraz uzaktı. İlk gün bisiklete atlayıp şehri keşfe çıktım. İlk durağım Piazza Di Spagna yani İspanyol Merdivenleri oldu. 1717 yılında yapılan 138 basamaklı bu yapı, ünlü aktris Audrey Hepburn'ün başrolü Gregory Pec ile paylaştığı 1953 yapımı Roma Tatili filmiyle tüm dünyanın dikkatini çekmeyi başardı. Roma'nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana della Barcaccia'nın önü fotoğraf çektirmek için birbiriyle yarışan insanlarla doluydu. Yukarıda kalan yapı ise Trinita Dei Monti adlı bir kilise... Merdivenler, Fransa Kralı himayesinde bulunan Trinita dei Monti Kilisesi ile İspanyol Meydanı'nı birbirine bağlamak amacıyla inşa edilmiş. Burada merdivenlere oturmak yasak. Polis anında düdük çalarak oturanları kaldırıyor, bir fotoğraf çekimlik bile oturmaya izin vermiyor.
İspanyol Merdivenleri'nin olduğu bölge yani İspanyol Meydanı, Roma'nın en görkemli sokaklarının da birleştiği yer aynı zamanda. İstanbul'un Nişantaşı semti gibi diyebiliriz. Caddelerde Prada, Gucci, Valentino gibi moda devi markaların mağazaları yer alıyor. Roma'nın bir diğer turistik yeri Trevi Çeşmesi yani Aşk Çeşmesi. Hani arkanızı dönüp sol omzunun üstünden para atıldığında yeniden Roma'ya gelineceğine dair rivayetin olduğu yer. İspanyol Merdivenleri'yle Aşk Çeşmesi arasındaki mesafe bir kilometre kadar. Yürüyerek 10 dakika... Traverten ve mermerden yapılan 26 metre yüksekliğindeki çeşmenin etrafında görkemli deniz tanrıları var.
Buraya atılan paralar daha sonra toplanıp yoksullara verilmek üzere hayır kurumuna bağışlanıyormuş. Trevi 'Üç Yol' anlamına gelmesine rağmen neden Aşk Çeşmesi dendiği konusunda bir fikrim yok. Sonradan edindiğim bilgiye göre sadece biz Türkler buraya Aşk Çeşmesi adını takmışız. Klasik ve barok mimarinin nefis bir karışımı olan yapı, Roma'daki en romantik yer olarak biliniyor. İspanyol Merdivenleri'ne oranla daha küçük ve dar bir çevrede olması sebebiyle burada fotoğraf çekmek oldukça zor. Elinizden telefonunuzu düşürme ihtimaliniz oldukça yüksek. O yüzden hızlı davranıp ilerlemek en iyisi. Nitekim burada da çeşme etrafına oturup poz vermeye çalışırsanız hemen düdük sesini duyabilirsiniz. Geceleri aydınlatmayla birlikte çok daha güzel bir görünüme kavuştuğunu belirtmemde fayda var.
İKİNCİ GÜN
İstikamet Vatikan
İlk gün bisikletle gezdiğim şehri ikinci gün yürüyerek dolaştım. Şansıma hava oldukça güzeldi. Mevsim normallerinin üstünde bir sıcaklık vardı. Keşfe, Trastevere Müzesi'ne 15 dakika uzaklıktaki Vatikan'la devam ettim. Malum, Hıristiyanlığın Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan bağımsız bir devlet Vatikan. Buradan geçici olarak vatandaşlık alabilmek mümkün. Vatikan'ın tamamı UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde. Birçok turist Vatikan'a Michalengelo'nun ünlü eseri Sistine Şapeli'ni görmek için geliyor. Ancak bu bir hayli vakit alıyor. Çünkü çok uzun sıra beklemek gerekiyor. Bu uzun sıralara maruz kalmak istemiyorsanız gitmeden önce Sistine Şapeli'ni de kapsayan Vatikan müzelerini gezmek için internetteki seyahat sitelerinden yaklaşık 200 lira karşılığında online giriş bileti alabilirsiniz, hem de rehber turu eşliğinde. Benim Vatikan'ı gezmek için vaktim olmadığında pozumu verip fotoğraflarımı çektikten sonra soluğu hemen 800 metre ilerideki Kutsal Melek Kalesi'nde aldım. Bir diğer adıyla Sant'Angelo Kalesi, yüksekliği 48 metre olan silindirik bir yapı.
Kale surlarının uzunluğu ise 160 metreyi buluyor. Kalenin önünde ise ünlü Mikail heykeli var. İçindeki zindanlar, hazine odaları, fresklerle süslenmiş odalar, askeri malzemeler var. Müzeye giriş ücreti 15 euro. Ben yine dışarıdan görmekle yetinip rotamı Roma'daki en eski beton kubbeli bina olan Phatheon'a çevirdim. Tüm tanrıların tapınağı anlamına gelen Pantheon, Roma İmparatorluğu'nun sanat anlayışını gösteren en önemli yapılardan biri. Antik Roma döneminden kalan tapınağın çapı ve yüksekliği 43,3 metre olan devasa kubbesi, dünyanın en büyük beton kubbesi olarak biliniyor. Pantheon aynı zamanda krallar, ressamlar ve mimarların mezarlarının bulunduğu bir yer. Tavanında göz adı verilen bir boşluğun bulunduğu yapıya girmek ücretsiz. Roma'yı gezmeye iki, alışverişe de bir gün ayırırsanız şehrin tadına varabilirsiniz. Bu arada, her yeri tarih ve sanatla dolu olan şehirden pizza, makarna ve tabii ki dondurma yemeden dönmeyin. Sokaktaki adı sanı duyulmamış herhangi bir pizzacıya bile girseniz daha önce böyle bir pizza yemedim diyeceğinize eminim. Dondurma konusundaysa Venchi'yi tavsiye ederim. Özellikle mangolu dondurması efsane...