Belki çok sevdiğimdendir, limonun kokusu, limon ağacının estetik görüntüsü, koyu yeşille parlak sarının beraberliği beni hep mutlu etmiştir. Her ne kadar taze görüntüsü ve renkleri yaz mevsimini ile özdeşleşiyor gibi görünse de, eğer limon ağaçlarının güzelliğini seyretmek istiyorsanız kış aylarında yollara düşmeniz gerek. Limonun en güzel yetiştiği yerler, ılıman iklime sahip, havanın pek sıfırın altına düşmediği ülkeler. Dünyada en çok Hindistan, Arjantin, Çin, Meksika gibi sıcak ülkelerde yetişiyor olsa da, Türkiye dünyanın dördüncü en büyük limon üreticisi. Hal böyle olunca da, tabii ki ülkemizden başlayalım limonun izini sürmeye...
MENTON LİMON FESTİVALİ
Bol C vitamini kaynağı olan limon aynı zamanda kansızlık için de çare. Kanı temizleyen, damarları açan, kalbe ve kansere iyi gelen limonun, lezzeti ve güzelliği de işin içine girince adına dünyada pek çok festival düzenleniyor. Bunlardan en meşhuru ise Menton Limon Festivali. 1882'de İngiltere Kraliçesi Viktoria buraya gelmiş ve ilk görüşte aşık olmuş. Yılın 330 günü güneşli olan ve Avrupa'nın belki de en güzel iklimine sahip şehir adeta bir kartpostal görünümünde. Dünyanın en ilginç festivallerinden biri olan Limon Festivali (la Fete du Citron) İngilizlerin icat ettiği bu Fransız Rivierası'nda limon kokuları arasında her yıl şubat ayında yapılıyor. Limon Festivali, 1934 yılında küçük bir sergi olarak başlamış. Ancak ilgi büyük olunca, yıldan yıla büyümüş ve bu yıl 15 Şubat-3 Mart tarihleri arasında 86'ncısı kutlanacak. Her yıl olduğu gibi limon ve portakal ile aklın alamayacağı gösteriler, heykeller ve sergiler yapılacak olan festivalde her sene başka bir tema yaratılıyor. Bu seneki festivalin teması ise: Les Fetes du Monde yani Dünyadaki Partiler! Sadece Menton Limon Festivali'ne katılmak için belki Menton'a gitmek istemeyebilirsiniz. Ancak şehrin bir güzelliği de Monaco, Monte Carlo, Nice ve Ventimiglia'ya sadece yarım saat uzaklıkta oluşu.
MERSİN'DEN HATAY'A
Ege ve Akdeniz bölgesi narenciye için en uygun iklime sahip. Mersin, Türkiye'nin limon başkenti olarak biliniyor. Öyle ki her yıl kasım ayında Narenciye Festivali düzenleniyor ve Limonlu adında bir ilçesi dahi var. Mersin, limonundan yaptığı limonata ve dondurmasını da markalaştırmış. Mersin'in limon dondurması ve limonatası dünya pazarında... Diğer yandan türlü lezzetleri ile ünlü Hatay da ülkemizin limon üreticilerinden ve limon dondurması en az Mersin kadar ünlü. Geçmişi 1900'lü yıllara kadar uzanan dondurmayı hâlâ eski usul el arabalarında satıyorlar. Hiçbir katkı maddesi içermeyen dondurmalar, limon kabuğu rendesi de katılarak yapılıyor. Ege ve Akdeniz bölgesindeki limon diyarları saymakla bitmez elbette ama hem bol oksijen, hem de limon derseniz o zaman "Haydi Datça'ya gidelim" derim. Hemen her bahçede yerlere kadar uzanan limon ağaçları ve onların mis kokusu kış aylarında Datça sokaklarını aydınlatır. Datça limonu ayrıdır, yedivereni ayrı... Ancak hepsi de annelerimizin tarifleri ile limon reçeli, limonlu kek, limonlu tart, limoncello yapmak için ideal... Datça gerek begonvillerle kaplı taş evleri, gerekse de limon ağaçlarıyla donanmış köyleri ile Fransız ya da Yunan köylerini hiç aratmaz. Özellikle de şubat ayında badem çiçekleri de açınca limon ağaçları ile beraber inanılmaz kareler çıkarır ortaya. Bu yıl 7-9 Şubat tarihlerinde düzenlenecek Badem Çiçeği Festivali, bir taşla iki kuş vurmak için ideal...
LİMON NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Aslında ilk zamanlarda limon diye bir meyve yokmuş ve dünyada sadece üç çeşit narenciye varmış: Kuzey Hindistan'daki Assam'dan gelen sitronlar (citron kelimesinin karşılığı bugün limon gibi bilinse de ağaç kavunu olarak bilinen bergamota benzeyen özgün bir cins), Çin'den gelen mandalinalar ve Malezya'dan gelen pomeloslar (greyfurta benzeyen ancak daha büyük olan bir meyve). Ancak narenciyeler kendi içinde çapraz döllenme ile aşılandıklarından, bugün bildiğimiz limonlar, portakallar atalarının melezi olarak ortaya çıkmış. Tam bilinmese de ilk limonların M.S. 8. yüzyılda Arapların Sicilya'ya gelmeleri ile o topraklarda oluştuğu düşünülüyor.
İTALYA'DA NARENCİYENİN HİKAYESİ
2014 yılında İtalya'nın ve onun narenciyelerinin hikayesini anlatan Limonlar adında bir kitap yayınlayan Helena Attlee, 30 yaşındayken üç aylık bebeği ve fotoğrafçı eşi ile beraber, çadırda konaklayarak neredeyse bütün İtalyan bahçelerini gezmiş. Bütün bahçelerde, hatta saksıların içinde yetişen limonları ve diğer narenciyeleri görünce hem hayranlık, hem de şaşkınlık duymuş. Şekilden şekile giren limonlar adeta 16. yüzyıl İtalyan sanatının devamı gibi gelmiş ona.. Kimileri dev, kimileri ufak; kimileri kadın vücudu, kimileri el gibi türlü şekillere giren İtalyan Rivierası'ndaki ve Sicilya'daki limon ve bergamotları gördükten sonra ona tüm kalbimle katıldım. Calabria, Sicilya'nın tam karşısında ve İtalya'nın yeni gözdesi. Tabii ki Sicilya ile birlikte en iyi limonların da adresi. Villa San Giovanni ve Reggio Calabria çevresindeki küçük bir sahil şeridi, parfüm için gerekli olan dünyanın en iyi bergamotunu üretiyor. Tortora ve Belvedere Marittima arasındaki kuzey bölgesi ise büyük sarı bir meyve olan Diamante sitronları ile ünlü. Reggio Calabria'da, Museo del Bergamotto bergamot temalı bir restoran. Villa San Giovanni'de bir de tadım merkezi var. Ayrıca narenciye bahçeleri etrafında dolaşmak için deniz kenarındaki Santa Maria del Cedro ve Scalea kasabaları görümeye değer. Limonlar kitabında Attlee, "Sicilya'daki Marchesi di San Giuliano'dan limon marmelatı, Calabria'daki Santa Maria del Cedro kasabasından sitron ile yapılan küçük Cedrello likörü, çikolataya batırılmış portakal kabuğu şekerlemesi almadan dönmeyin" demiş, benden iletmesi... İtalya'da Amalfi kıyıları, Capri adası limonun bol olduğu yerler olsa da görsel bir şölen için yolunuzu Floransa'ya çevirin. Floransa yakınındaki Villa Medicea di Castello, yani İtalya'nın ünlü Medici ailesinin bahçeleri adeta bir narenciye sergisi ve hepsi yüzlerce yıllık bir genetik miras. Önümüzdeki günlerde yolunuz buralara düşerse görmeden dönmeyin.