19 yaşındaydı Evliya, bir rüya gördü... "Gez" diyordu bir muhterem ona... Rüyasına uydu, dünyaya gözlerini açtığı İstanbul'u tam 10 yıl, sokak sokak gezdi, her kuytuya girdi, gördüğü her kapıyı araladı. Bu arada eğitimini de tamamladı Evliya Çelebi... Ve bir sabah uyandığında, bu kez onu bugünlere taşıyacak Seyahatname'yi yazdıracak yolculuğa çıkmaya karar verdi. Babasına haber vermeden Mudanya'ya giden bir kayığa bindi, hedefinde Bursa vardı. Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa onun tam 51 yıl sürecek seyahat yolculuğunun da ilk durağı oldu. Çelebi tekrar İstanbul'a eve döndüğünde babası onu hoş karşıladı. Çünkü o da bir rüya görmüştü. Emir Sultan, Evliya'nın babasının rüyasına girmiş ve "Oğluna kızma beni ziyarete geldi, onu serbest bırak, gezsin" demişti... Böylece bir rüyayla yola düşen Evliye Çelebi yine bir rüya ile yoluna devam eder.
MANEVİ BAŞKENT
Şimdi biz Bursa'dayız, Evliya Çelebi'nin izinde, Osmanlı'nın temellerinin atıldığı, her şeyin başladığı, manevi başkentteyiz... 'Önce Türkiye'yi keşfet' mottosuyla yola çıkan otel arama motoru neredekal.com'un davetiyle buradayız. Bize tarihçi Samet Altıntaş rehberlik edecek. Altıntaş, Bursa'da büyümüş, öylesine ayrıntılı anlatıyor ki şehrini, zihnimizi de öyle nakış gibi işliyor... Belli avucunun içi gibi biliyor, defalarca adımladığı sokakları, koşturduğu caddeleri. Evet, Evliya Çelebi'nin izinde, Bursa kazan biz kepçe olmak üzere düşüyoruz yollara... 1326 yılında Türk toprağı olmuş Bursa, Orhan Gazi eliyle. Sonrasında bir dünya imparatorluğu olan Osmanlı'nın adım adım serpilmesine, büyümesine şahit, yurt olmuş... Sayısız tarihi yapıya ev sahipliği yapıyor. Türbeler, camiler, kiliseler, hanlar... Toprağın üstü kadar altı da dolu Bursa'da... Altı padişah, oğulları kızları, evliyalar Bursa'da ebedi istirahatinde...
ŞENLİKLİ BİR KASABA
Bursa'nın dört kapısı var. Evliya batı kapısından şehre giriyor, ilk intibasını şöyle özetliyor: "Harikulade, şenlikli bir kasaba." Evliya Çelebi'nin güzergahını izliyoruz. Her sokakta, her köşe başında tarihle burun buruna geliyoruz. Baktığımız her yerde gözümüz bir tarihi esere değiyor. Bursa geçmişle iç içe yaşıyor. Geçmiş hayatın bir parçası olmuş. Şehir geçmişini korumuş, bugün de hayatın içinde birçok tarihi yapı. Yıllar önce yapılan camiler, hanlar hâlâ ayakta. Uludağ'ın eteklerine kurulmuş eski Bursa insanı cezbediyor. Dar, kıvrım kıvrım sokaklarında dolaşmak, o zarif mimariye şahit olmak insana keyif veriyor. Kolay değil yüzyılları taşlarında, duvarlarında taşımak... Bursa kesinlikle güzel bir şehir... Ezcümle Bursa insana çok şey anlatıp çok şey öğretiyor. Eğer hâlâ bu mütevazı ama devası şehri görmediyseniz, daha fazla gecikmeden seyahat planınızı yapın.
İSKENDER BURSA'DA YENİR
Şehrin tarihi kadar mutfağı da heybetli. İskender, pideli köfte, kestane şekeri, cantık ve daha nicesi... Biz İskender'i Yavuz İskenderoğlu'nun restoranında yedik. İskender'imize geleneksel bir içecek olan şıra eşlik etti. Söyleyecek söz yok, her şey muhteşemdi. Bursa'ya gitmişken yöreye ait, bir tür pide olan cantık da yedik elbette. Siz de ihmal etmeyin, pek lezzetli. Fakir İskenderi diye tarif edilen pideli köfte de bir başka Bursa lezzeti, mutlaka denenmeli. Kestane şekeri için bir şey söylemiyorum, aman lezzetine kapılıp çok yemeyin.
KEŞİŞ DAĞI, ULUDAĞ OLDU
Bursa Uludağ'ın eteklerine kurulmuş. Nereden baksanız dağı görüyorsunuz. Uludağ şehri dört bir yanından çevreliyor. Bursa'nın en önemli simgelerinden. Tarihte Bitinya Olympos olarak bilinen Uludağ, Cebel-i Ruhban yani Papazlar Dağı olarak anılır. Türkler şehri aldığında, dağın adını değiştirmez ve Keşiş derler. Günümüzde kullanılan Uludağ'ın isim babası ise Osman Şevki Bey. Kurtuluş Savaşı'nın ardından görevli olarak Bursa'ya giden Osman Şevki Bey, dağa bakar ve "Ne ulu bir dağ" der. Sonra bu ismi mareşal Fevzi Çakmak'a önerir ve dağın adı Uludağ olarak değişir. Fakat eski Bursalılar dağa hala Keşiş diyor.
AŞIK GELENEĞİ SÜRÜYOR
Bursa'nın simgelerinden olan Uzun Çarşı'dayız. Küçücük bir çay ocağı... Özenle giyinmiş aşıklar... Kimi bağlama çalıyor, kimi ritim tutuyor. Kadınlar, erkekler ciddiyetle dinliyor. Çalıp söylüyorlar, bir yandan da tavşan kanı çaylar ve mis gibi kokan sahlepler içiliyor. Mutlaka uğrayın, o türküleri dinleyin, ruhunuz ferahlayacak.
TÜRBELER DİYARI
Osman ve Orhan Gazi'nin yanı sıra birçok evliyanın türbesi de Bursa'da bulunuyor.
Somuncu Baba Türbesi: Somuncu Baba, her gün somun yapar ve yaptıklarını bedelsiz dağıtırmış. O somunların yapıldığı fırınlar hâlâ ayakta. Bu arada türbede her gün çorba, ekmek dağıtılıyor. Türbede Somuncu Baba'nın, inzivaya çekildiği çilehaneyi de görebilirsiniz. Çilehane taşların içine oyulmuş, bir insanın ancak kıvrılarak sığabileceği bir oyuk. Somuncu Baba bu oyukta günler geçirirmiş... Ama gün gelmiş ve Somuncu Baba, Bursa'dan ayrılmak zorunda kalmış. Çünkü evliya olduğu bir başkası tarafından dile getirilmiş. O giderken Bursalılar yalvarmış "Gitme" diye. Tam giderken dönmüş ve bir çınar ağacı görmüş, demiş ki: "Bursa hep yeşil kalsın." İşte o çınar 1993 yılına kadar yaşamış ama o yıl son parçası da kırılmış ve ağaç kurumuş. Bursalılar, o yıldan beri şehrin giderek griye döndüğünü söylüyor.
Hamzabey Türbesi: Hani Fatih, İstanbul'un fethinde gemileri karadan yürütmüştü ya. İşte o işi yapan Hamzabey.
Hazreti Üftade Türbesi: Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdayi'nin hocası Hazreti Üftade. Asıl adı Mehmed, lakabı ise Muhyiddin. Üftade kendisine koyduğu isim, 'düştün' anlamına geliyor. Güzel sesiyle Bursa Ulu Cami'de ve Doğan Bey Mescidi'nde ezan okuyordu. Birkaç akçelik maaşı kabul ettiği için rüyasında, "Mertebenden üftâde oldun" diye uyarıldığının ertesi günü ezan okumayı bırakır.
Emir Sultan Külliyesi: Emir Sultan, Buhara'da doğmuş. Bir gece rüyasında yanında İmam-ı Ali'yi görmüş. İmam-ı Ali: "Oğlum, sana burada mekan tutmak yok. Yüce Allah seni Ceddim Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) yolunda hizmet için görevli kıldı. Rum diyarına gidecek, halkı irşad edeceksin. Senin önünde ilerleyen nurdan üç kandil belirecek. O kandiller hangi yerde gözden kaybolursa, orayı kendine mekan tutacak ve orada kalacaksın. Kabrin de orada olacak" deyince çaresiz yola düşer. Yürüye yürüye Bursa'ya gelir. Ve gelir gelmez ona rehberlik eden ışıklar kaybolur. Doğru yerde olduğunu anlar.
Güzeller güzeli Yeşil Cami
Cami 1419 yılında, Çelebi Sultan Mehmed tarafından yaptırıldı. Dantel gibi işlenmiş bir mimariye sahip olan caminin mimarı Hacı İvaz Paşa. Fakat Hacı İvaz Paşa Çelebi'nin gözlerine Sultan Mehmed'in emriyle mil çekilmiş. Yeşil çinilerle kaplı cami gerçekten bir sanat eseri. Ziyarete gelenlerin bir kısmı ibadet ediyor, bazıları ise manevi ortamın tadını çıkıyor. Osman Hamdi Bey, Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablosunu buradan ilham alarak yapmış.
Ünlü ikilinin mekanı
Rivayet o ki, Hacivat ve Karagöz, Ulu Cami'nin inşaatında çalışmaktadır. Bu neşeli, ama eleştirmekten geri durmayan iki arkadaşın ölümü, yine neşelerinden ve eleştiri güçlerinden gelmiş. Çalışırken o kadar çok mavra yapmışlarki, cami inşaatı yavaşlamış. İki arkadaş uyarılara kulak asmayınca idam edilmişler. Şimdi ikisinin de anıt mezarı Bursa'da.
Ulu Cami
Bursa'ya gidip de Ulu Cami'yi görmemek olmaz. Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan caminin tam 20 kubbesi var. Camideki ilk namazı Somoncu Baba kıldırmış. Ulu Cami'nin ilk imamı ise Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi.