Geçen hafta sonu sonbahar mevsiminin tadını doyasıya çıkarabileceğim Bolu'da bulunan Yedigöller Milli Parkı'nın yolunu tuttum. Şehir merkezine 42 km uzaklıkta olmasına rağmen parka ulaşmak arabayla yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Çünkü yolları oldukça virajlı. Ama bir o kadar da güzel. Yolculuğunuza sarının, yeşilin, turuncunun her tonuna sahip ağaçlar eşlik etti. Öyle güzel manzaralara şahit oldum ki durup fotoğraf çekip yoluma öyle devam ettim. Tam bir renk cümbüşünün içinde kaldım.
KAMP TUTKUNLARI BURADA
Yedigöller Milli Parkı'na giriş yaya, otomobil ve kamp yapacaklar için ayrı ayrı ücretlendiriliyor. Toplu taşıma ile ulaşım imkanı bulunmuyor. Özel aracınızla ya da düzenlenen turlarla gidebilirsiniz. Yedigöller'deki göllerin adı Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl. Her gölün özelliği ismine yansımış. Göller birbirine çok yakın. Birinden diğerine kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. İlk durağım Deringöl oluyor. Gölün kenarında otopark mevcut. Hafta sonu olduğu için yollara çekilmiş araçlar da var. Deringöl'ü görür görmez etkileniyorum. Üzeri turuncu yapraklarla kaplanmış gölün üstüne yansıyan ağaçların görüntüsünden gözlerimi alamıyorum. Katlanabilir sandalyenizi gölün kenarına koyup kendinizi doğanın sessizliğine bırakabilirsiniz. Kitabınızı ve kulaklığınızı unutmayın. Gölün etrafında kurulmuş çadırların sayısı da oldukça fazla. Hatta karavanı ile gelen de var. Kamp alanları ise parkın belli bölgelerinde var. Diğer göllerde de izin verilen alanlarda kamp yapılabiliyor. Kamp ücreti günlük 25 TL. Parkta çadırda kalmanın dışında tek bir konaklama alternatifi var: 18 bungalov eviyle 90 kişiye konaklama imkanı sunan Habitat Mesire. Gölün yanındayken kulağıma şelaleden dökülen suyun sesi geliyor. Ama ses sandığım kadar yakından gelmiyormuş. Sesin geldiği yöne doğru yürüyorum. Ormanın içerisinde saklı bir şelaleyle karşılaşıyorum.
Şelaleye çok yakın olan dilek çeşmesinde ise dileğinizin gerçekleşmesi için yedi oluktan da su içmeniz gerekiyor. Hemen yakınındaki Gülen Kayalar ise gülen insan yüzüne benzediği için bu şekilde adlandırılmış. Ağaçların arasında ve üzerine bastığınız yaprakların hışırtısıyla yürüyorsunuz. Yemek konusunda ise hazırlıklı gelmenizde fayda var. Çünkü burada yemek yiyebileceğiniz mekan sayısı biraz sınırlı. Sadece bir büfe ve restoran var. Zaten ben de dışarıdan yiyeceğinizi getirip gölün etrafındaki masalarda piknik yapmanızı öneririm. Hafta sonu olduğu için boş masa bulamama ihtimaliniz de var. Ama yaprakların üstüne bir sofra bezi serip yemeğinizi rahatlıkla yiyebilirsiniz. Çeşmeler ise hemen hemen her gölün yanında var. Ama park içinde ateş yakmak kesinlikle yasak. İkinci turumda Türkiye'deki ilk alabalık üretme çiftliğinin kurulduğu Büyükgöl'e doğru yürüyorum. Bahar aylarında gölde alabalık tutabilir ya da satın alabilirsiniz. Büyükgöl'ün etrafında bir tur atarak, gölün üstüne kurulmuş olan iskelelerden gölü izleyip bol bol fotoğraf çekiyorum. Burası diğer göllere göre daha kalabalık. Sessizlik istiyorsanız Nazlıgöl ve çevresi daha uygun. Gölün yüzeyine çıkan su sebebiyle Şelale Gölü olarak da biliniyor. Gölü çevreleyen manzaranın keyfine daha iyi varabilmek için göl boyunca yedi km'lik yürüyüş ve bisiklet parkuru da var.
GEYİK ÜRETME ÇİFTLİĞİ
Nazlıgöl'ün yanından geçerek İncegöl ve Sazlıgöl'e ulaşıyorum. Sazlıgöl'ün sol yanındaki patikadan yola devam ederseniz yaklaşık 300 metre sonra milli park içindeki geyik üretme istasyonunu görebilirsiniz. Parkta, Kapankaya ve Manzara adında iki seyir terası var. Tüm Abant manzarasının tepeden görülmesini sağlayan bir konuma sahip. Tahta merdivenlerden çıkarak zirveye ulaşıldığında tüm yorgunluğunuzu unutturacak eşsiz bir manzara sizi karşılıyor. Seyir teraslarına 500 metre uzaklıkta tam 500 yıllık Karaçam Ağacı karşımıza çıkıyor. 30 metre boyu ve 5,5 metre gövdesiyle ormana ayrı bir hava katıyor. El ele tutuşup ağaca sarılarak poz verenler de eksik olmuyor. Sakinliği ve temiz havasıyla Yedigöller'de unutulmaz bir gün yaşıyorum.
Hilal TAŞ