Geçen hafta iki günlük tatil kaçamağı yapıp Milano'ya gittim. İki gün de olsa şehri keşfetme ve yaşama imkanı buldum. Şansıma hava da güzel olunca keyifli bir Milano tatili geçirdim. İtalya'nın bu ünlü şehrine gitmeyi düşünenler için bu iki günde nereleri gördüğümü paylaşıp önerilerde bulunmak istedim. İstanbul Havalimanı'ndan, THY'nin sabah uçağıyla Milano'ya gittim. Yolculuk çok keyifliydi. THY personeli her zamanki gibi güler yüzlü, kibar ve çalışkandı. Yiyecek ve içecek ikramını ise artık söylemeye gerek, bütün dünya bu konuda THY'yi takdir ediyor. Bütün bunlara uçak içi eğlence çeşitliği de eklenince yaklaşık üç saatlik yolculuk sanki 30 dakika sürmüş gibi geldi bana. Neyse Milano'ya indim ve şehir merkezindeki otele bavulumu atıp şehri keşfe çıktım. Önce Milano hakkında size genel bilgiler vereyim. Kuzey İtalya'daki Milano, İtalya'nın ikinci büyük şehri. Tarihi 2 bin yıl öncesine kadar uzanan Milano'nun bir özelliği de, Büyük Konstantin'in Hıristiyanlığı serbest bıraktığını ilan ettiği şehir olması. Ülkenin olduğu kadar Avrupa'nın da en gelişmiş ve en zengin şehirlerinden biri olan Milano, otomotiv ve moda sektörünün kalbi sayılıyor. Modada ismi Paris ve New York'la birlikte anılan şehir, dünyaca ünlü markaların lüks mağazalarıyla da büyük bir şöhrete sahip. Şehirde, mağazaların yanı sıra moda evleri ve tasarım atölyeleri de oldukça fazla. Her yıl yüz binlerce kişinin yalnızca alışveriş için geldiği şehirde modern yapılar da dikkat çekiyor. 15 kilometre kuzeyinde bulunan Monza kasabası otomobil sporları pistine sahip. Ülkenin en büyük spor kulüplerinden olan Milan ve Inter de bu şehrin takımları.
135 KULESİ VAR
Milano'yu gezmeye şehir merkezinden başladım. Çünkü en popüler yerleri, şehrin tam kalbinde yer alıyor. Bunların başında da dünyanın en büyük gotik tarzdaki katedrali olan Duomo di Milano geliyor. Katedralin yapımına 1386 yılında başlanmış ama tamamlanması 20. yüzyılı bulmuş. Katedral, 135 adet sivri kule ve beyaz mermerden yapılmış incelik ve zarafet dolu heykellerle süslü. Dıştan görünüşü kadar içi de çok güzel olan katedralin iç duvarlarını, İncil'den sahnelerin tasvir edildiği resimler süslüyor. Ayrıca içerideki Havari Bartalmay'ın görkemli heykeli de katedrale ayrı bir değer katıyor. Duomo di Milano'ya komşu olan ve aynı meydana bakan Galleria Vittorio Emanuele II de şehrin simgelerinden. 1865-1877 yılları arasında inşa edilen ve Katedral ile La Scala Opera Evi'nin arasında yer alan bu pasaj, Latin haçını çağrıştıran tasarımı ve çelik iskeletle desteklenmiş cam kubbesi ile göz kamaştırıyor. Dev boyutlu kubbenin hemen altında tarihte İtalya'ya başkentlik yapmış üç kentin armaları bulunuyor. Adını İtalya'nın ilk kralından alan pasajda dünya devi İtalyan markalarının mağazaları yer alıyor. Pasajda 1867 yılında kurulan Cafe Biffi gibi köklü restoran ve kafeler de bulunuyor.
"SON AKŞAM YEMEĞİ" BU KİLİSEDE
Milano'ya gidip de Son Akşam Yemeği resmini görmemek olmaz herhalde. Öyleyse üçüncü durak; Santa Maria delle Grazie Kilisesi. Mimari bir harika olan kilisenin yapımına 1463'te başlanıp 1497'de tamamlanmış. Kilisenin manastır bölümündeki yemekhanenin bir duvarını Leonardo da Vinci'nin 1495- 1497 yılları arasında çizdiği Son Akşam Yemeği isimli resmi süslüyor. Hz. İsa'nın havarileri ile birlikte yediği son yemekte içlerinden birinin ona ihanet edeceğini duyurduğu anı tasvir eden çizim aslında bir fresk ama Leonardo da Vinci kendi geliştirdiği tekniği sayesinde yağlı boya tablo gibi algılanıyor.
MÜZELERİ İHMAL ETMEYİN
Şehrin en önemli caddesi Via Mercanti üzerinde ise 1564 yılında inşa edilmiş Yargıtay Sarayı bulunuyor. Bu bina da çok etkileyici. 17. yüzyılda yapılan Brera Sarayı'nı ve içindeki resim galerisini de mutlaka görmelisiniz. 15. yüzyıldan kalma Sforza Kalesi ve kaledeki Eski Sanatlar Müzesi de görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Poldi Pezzoli Müzesi ile Ulusal Bilim ve Teknoloji Müzesi de ilginizi çekebilir. Merkezde bu yerleri gördükten sonra zamanınız varsa merkezin biraz dışında birkaç yer daha önereceğim. Örneğin Navigli bölgesi bunlardan biri. Burası Venedik gibi kanallarla çevrili bir yer. Buradaki ilk kanal, Milano Dükü Ludovico Sforza'nın tarafından 1179 yılında inşa ettirilmiş. Leonardo da Vinci'nin yapımına katkıda bulunduğu kanal dışında üç kanal daha var. Kanal gezisinden sonra Naviglio Grande çevresinde bulunan güzel kafe ve restoranlarda bizim de yaptığımız gibi yorgunluk atabilirsiniz.
EN GÖRKEMLİ YAPILARDAN
Milano'nun en görkemli tarihi yapılarından biri de La Scala Opera Evi. Gerek mimarisindeki zerafet gerekse de içerisinde sahnelenen görkemli performanslar nedeniyle şehrin gözde yerlerinden biri. Bina, 1947'deki hava bombardımanı esnasında ağır hasar almış ama üç yıl sonra aslına uygun olarak tamir edilmiş. Othello, Nabucco, Madame Butterfly gibi önemli eserlerin ilk gösterimlerinin yapıldığı opera binasının içinde bir de müze bulunuyor. Bu müzede yağlı boya tablolardan oluşan geniş bir koleksiyona ek olarak opera ve tiyatro dünyasına özgü eşyalar sergileniyor.
MODA DÖRTGENİ'NDE ALIŞVERİŞ
Tam bir alışveriş cenneti olan Milano, dünyanın en görkemli marka mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Alışverişin kalbi, merkezde yer alan ve 'Altın Dörtgen' denilen yerde atıyor. 'Moda Dörtgeni' de denilen bölge Milano'nun en şık alışveriş caddelerine ev sahipliği yapıyor. Başta Via Monte Napoleone ve Via Spiga olmak üzere bu caddelerde en ünlü markaların mağazalarını bulabilirsiniz. Altın Dörtgen'de antika eşyalar ve çeşitli hediyelik eşyalar da bulmanız mümkün. Milano'da ünlü markaların ürünlerini uygun fiyata alabileceğiniz outlet mağazaları olduğunu da belirteyim. Son bir not: Eğer tatil süreniz yeteri kadar uzunsa kent merkezinden 50 kilometre uzaklıktaki Como Gölü'nü de gezilecek yerler listenize almanızı öneririm.