Frederic Gros, Yürümenin Felsefesi isimli kitabına "Yürümek spor değildir" diye başlar. Haksız sayılmaz...
Zira yürürken zaman ve mekandan soyutlanır, sadece kendinizle kalırsınız. Rekabet, kaos ne varsa arkanızda bırakırsınız. Üzerinizde tüm ağırlıklar tek tek bedeninizi terk eder. Hele bir de rotanız doğayla iç içeyse bir nevi arınma ritüelidir yürüyüş. İşte o zaman bu koskoca evrende bir tek siz kalırsınız. Bir de her adımınızda size yol arkadaşlığı eden doğa ana.
İki günlük Likya Yolu yürüyüşüm sırasında sürekli, ne kadar güzel bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorum. Bu güzellikleri görmemiz için aslında tek yapmamız gereken, şehrin kaosundan yakamızı kurtarıp harekete geçmek. Tıpkı Likya Yolu yürüyüşünde olduğu gibi. Fethiye'den başlayıp Antalya'ya kadar devam eden, yaklaşık 500 kilometrelik Likya Yolu, dünyanın en iyi 10 yürüyüş rotasından biri. Türkiye'nin de ilk yürüyüş rotası.
Peki Likya Yolu'nu dünyadaki sayısız yürüyüş rotalarının arasından sıyırıp farklı kılan ne? Elbette sadece doğanın güzelliklerini değil aynı zamanda binlerce yıllık geçmişin izini sürmesi. Yabancı turistlerin yıllar önce ancak biz Türklerin yeni yeni keşfettiği Likya Yolu'nun mimarı İngiliz gezgin ve yazar Kate Clow. Uzun yıllardır Türkiye'de yaşayan ve artık bir Türk vatandaşı olan Clow, tam yirmi yıl önce Likya Yolu'nu ortaya çıkardı ve rotaların belirlenerek işaretlenmesini sağladı. 3000 yılı aşkın tarihe sahip Likya şehirlerini birbirine bağlayan antik yolların işaretlenmesiyle oluşturulan Likya yolu 23 etaptan oluşuyor ve iyi bir kondisyonla 25 günde tamamlanabiliyor. Fethiye'nin Ovacık Köyü'nde başlayan rotada Letoon, Antiphellos, Xanthos, Simena, Andriake, Olimpos, Phaselis gibi onlarca antik şehir; Yedi Burun, Kalkan, Kaş, Kale, Finike'nin de aralarında bulunduğu birçok kıyı beldesi yer alıyor.
İKİ KİŞİLİK YÜRÜYÜŞ
Dünyanın dört bir köşesinden gelen yürüyüşçülerin gözdesi olan bu parkur son yıllarda alternatif tatil seçeneklerini keşfetmek isteyen Türklerin de ilgisini çekmeye başladı.
Bu amaçla bugün pekçok alternatif tur acentası farklı sürelerde tamamlanabilen Likya Yolu turları düzenliyor. Likya Yolu'nun keşfedilmesi daha önce hiç kimsenin yolu üzerinde bulunmayan pekçok dağ köyünün de ekonomisini canlandırmış.
ÜÇ GECE KONAKLIYORUZ
Likya Yolu'nda dilerseniz bir tur acentası aracılığıyla grupla, dilerseniz kendi grubunuzu oluşturarak yürüyebilirsiniz. Biz ise iki kişi olarak iki günlük yürüyüşümüzü gerçekleştirmek üzere İzmir'den Fethiye'nin Faralya köyüne doğru yola çıkıyoruz. Bir gruba dahil olmamayı tercih etmemizin sebebi kendi yürüyüş tempomuzun tadını çıkarmak.
Konaklamak için ise Kelebekler Vadisi'nin üstündeki bir dağ köyü olan Faralya'yı tercih ediyoruz. Fethiye'ye 25, Ölüdeniz'e 10 kilometre uzaklıktaki Faralya, Babadağ'ın eteklerine kurulmuş küçücük bir köy. Küçücük ama içerisinde dünyanın her yerinden yürüyüş tutkununu ağırlıyor.
Üç gece konaklayacağımız Montenegro Motel'e ulaştığımızda ertesi gün nereye yürüyeceğimiz hakkında bir planımız yok.
Rotamıza, otelin işletmecisi Bayram Karadağ ile birlikte karar veriyoruz. Acemi doğa yürüyüşçüleri olduğumuzdan ilk gün alternatif rotalardan biri olan Aktaş Plajı'na yürümeye karar veriyor ve rotanın haritasını, çevrimdışı olarak kullanılabilen maps.me uygulaması aracılığıyla telefonumuza indiriyoruz. Artık tek yapmamız gereken yol boyunca işaretlenen ve alternatif rotaları gösteren sarı-kırmızı renkler ile haritayı takip etmek. Bizi 7 kilometrelik bir rota bekliyor.
Ancak bir hayli dik olan ve zaman zaman tırmanış gerektiren bu rota sadece deneyimlilere öneriliyor.
Vadiyi yukarıdan seyrettikten sonra orman içinde küçük bir tırmanış gerektiren bölgeye ulaşıyoruz. Tırmanışı kolaylaştırmak amacıyla konulan halat yardımıyla yukarıya ulaştıktan sonra ormanın içine giriyor ve bir süre sonra kamp alanına varıyoruz.
7 KM, 4 SAAT
Küçük bir pansiyonda verdiğimiz çay molasının ardından sık ağaçlar yüzünden neredeyse hiç güneş almayan ormanın içinden ilerliyor ve nihayet bitiş noktamız olan Aktaş Plajı'na ulaşıyoruz.
Şehirde olsak ortalama bir saatte tamamlayacağımız 7 kilometrelik parkuru aradaki küçük kaybolmalar, manzaranın tadını çıkarmak ve dinlenmek amacıyla verdiğimiz molalar sebebiyle yaklaşık dört saatte tamamlıyoruz.
İkinci günün rotası gerçek Likya Yolu. Bu kez kırmızı-beyaz renkli işaretleri takip edecek ve Likya Yolu'nun başlangıcı olan Ovacık Köyü'ne doğru yürüyeceğiz. Aslında Ovacık-Faralya arası 14 kilometre.
Ancak otelimizin işletmecisi Bayram Karadağ, rotamızı kolaylaştırmak adına tırmanış kısmı olan Kirme köyüne kadar olan 5 kilometrelik kısmı kesiyor ve arabayla bizi dağların tepesine bırakıyor. O kadar yüksekteyiz ki bir ara etrafımızı bulutlar sarıyor. Artık bizi bekleyen mesafe 9 kilometrelik sürekli bir iniş. İlk önce yaklaşık 20 dakika asfalt yolda yürüyor, Kozağaç Köyü'ne ulaşıyor, ardından keçi yoluna çıkıyoruz.
Çevrede tek bir kişi dahi yok.
Duyduğumuz tek ses, etrafımızdaki binlerce arının vızıltısı. Burası rotamız boyunca içecek bir şeyler bulabileceğimiz son nokta.
DAĞ ÇİÇEKLERİ MUHTEŞEM
Likya Yolu'nu görmek için Avustralya'dan gelen yaşlı çiftler de.
Amaç aynı olunca bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız ve muhtemelen gelecekte de karşılaşmayacağımız yürüyüşçülerle bir tanıdıkmış gibi selamlaşıyor, kısa sohbetler gerçekleştiriyoruz.
Yürüyüşümüz boyunca bize dünya harikası Ölüdeniz manzarası ve Babadağı'nın zirvesinden yamaç paraşütüyle atlayanların heyecanlı çığlıkları eşlik ediyor. Kayaların arasından fışkıran dağ çiçekleri ise mavi-yeşil rotamızın aykırı renkleri.
Beş saatin nasıl geçtiğini anlamıyor en sonunda asfalt yola ulaşıp yürüyüşümüzü tamamlıyoruz.
Notlar...
Likya Yolu yürüyüşü için en uygun mevsim ilkbahar ve sonbahar.
Biz yürüyüşümüzü ekim ayının ilk günleri yapmamıza rağmen hava hala sıcaktı. Ancak yolların önemli kısmı orman içinden ilerlediğinden sıcaklığı çok fazla hissetmedik.
Yürüyüşleri rehbersiz yapmak zor değil. İşaretlemeler o kadar başarılı ki kaybolmanız çok zor.
Girilmemesi gereken yollar çarpıyla işaretlenmiş. Yapmanız gereken gözünüzün sürekli olarak işaretlerde olması.
Parkurlar zaman zaman zorlu olabiliyor. Eğer yürümeyi alışkanlık edinen bir kişiyseniz işiniz kolay.
Ancak değilseniz öncesinde şehir içinde de olsa uzun yürüyüş antrenmanları yapmanızı tavsiye ederiz.
Yürüyüşler için en önemli donanım ayağınızı sıkmayan iyi bir yürüyüş ayakkabısı. Burkulma riskine karşı bilekli olması öneriliyor.
Eğer yürüyüşünüzü bir grupla yapıyorsanız parkurların ıssızlığı ilk başta ürkütücü gelebilir. Ancak burası, Türkiye'nin en güvenli bölgelerinden.
Yolda en ufak bir tehlikeyle dahi karşılaşmadık. Eğer sürekli ilerlemek ve her gece farklı bir köyde kalmak istiyorsanız eşyalarınızın taşınmasını organize eden, zaman zaman minibüslerle ulaşımı sağlayan grup turlarını tercih edebilirsiniz.
Biz köye dönüşümüzü belediyenin dolmuşlarıyla yaptık.
Parkurlarda yiyecek ya da içecek alabileceğiniz yer neredeyse yok. Dolayısıyla atıştırmalıklarınız ve suyunuzla yola çıkmanız gerekiyor.
Yürüyüşümüzün tek can sıkıcı yanı ıssız bölgelerde dahi karşılaştığımız çöpler oldu. Parkurlarda haliyle çöp kovası yok. O yüzden bölge halkı, çöplerin doğaya atılmamasını, atıkların çöp kutusu bulunana kadar taşınması zorunluluğunu özellikle belirtiyor.