Bir zamanlar Seylan diye anılan, Doğu'nun en önemli limanlarından Sri Lanka'nın geçmişi gözyaşıyla dolu. İngiltere'nin sömürgesi altında geçirdiği yılların ardından 1948'de halkın ayaklanmasıyla özgürlüğüne kavuşan ülke, bir süre sonra başlayan ve 26 sene süren iç savaşa binlerce insanını kurban verdi. Terör sebebiyle muhteşem doğasına rağmen yıllarca yapayalnız yaşadı. 2009 yılında ateşkesin ilan edilmesinin ardından buranın dalgalarını keşfeden sörfçüler sayesinde dünyanın en önemli turizm noktalarından biri haline geldi. Beni bu ülkeye çeken ise birkaç sene önce gördüğüm bir fotoğrafı oldu. O fotoğrafla uzaktan sevdalandığım Sri Lanka seyahatimi muson mevsimi başlamadan kısa süre önce, mart ayında gerçekleştirdim.
Sri Lanka'da ilk durak, tüm ülkenin tek havaalanının bulunduğu başkent Kolombo. Birkaç tapınak, meydan ve park dışında görülecek pek de bir yerin bulunmadığı keşmekeş başkentte bir gün geçirdikten sonra kendimizi trenle, ülkenin en büyük ikinci şehri olan Kandy'ye atıyoruz. Adanın tam göbeğinde, dağların tepesinde bir şehir burası. Etrafını sarıp sarmalayan tropikal ormanlar, içerisinde birçok doğa harikasını saklıyor. Büyükçe bir gölün etrafına kurulan Kandy'de görülecek en önemli yer Diş Tapınağı. Burası, Buda'nın bir dişinin bulunması sebebiyle sadece nüfusunun yüzde 70'i Budist olan Sri Lanka'nın değil,dünyanın da en önemli tapınaklarından biri. Biz tam da Budistler için kutsal bir gün olan dolunaydan hemen önce orada bulunduğumuzdan tapınak bir bayram yeri gibiydi. En güzel kıyafetlerini giyen Sri Lankalılar, kutsal dişi görmek üzere kuyruğa girmiş bir yandan da ayine katılıyorlardı.
İLK FİL YETİMHANESİ
Kandy'deki ikinci günümüzde bir tricycle şoförüyle anlaşıp tüm gün sürecek bir tura çıkıyoruz. Dünyadaki ilk ve tek fil yetimhanesi Pinnawala o günün en önemli durağı. Doğada kimsesiz kalan fillerin toplanıp bakıldığı yetimhanenin masrafları ziyaretçilerin verdiği giriş ücretiyle karşılanıyor. Dilerseniz fillerin banyosuna yardım edebiliyor, onları sevebiliyorsunuz. Burada fillerle o kadar yakınsınız ki bazen üzerinize geliyor korkusuyla kaçma ihtiyacı dahi hissedebiliyorsunuz. Bu arada hemen belirtelim filler Sri Lanka için çok önemli. Ormanların derinliklerinde birçok başıboş fil yaşıyor. Eğer şanslıysanız ormanın arasında kıvrıla kıvrıla ilerlerken bir filin yoldan geçişine dahi tanık olabilirsiniz.
Kandy'de geçirdiğimiz iki günün ardından bu kez minibüsle yaklaşık dört saat uzaklıktaki Anuradhapura'ya geçiyoruz. Anuradhapura, Sri Lanka için çok özel bir şehir. Söylenene göre Sri Lanka'da Budizm, geçmişte birçok krallığa ev sahipliği yapan bu topraklarda doğmuş. Tam da Budistler için çok özel bir gün olan dolunayda Sri Lankalıların kutsal toprağındayız. İlk gün güneşin batışını, ayın doğuşunu izlemek üzere hemen yakınımızdaki, Sri Lanka'nın ilk Budist tapınağının bulunduğu Mihintale'ye atıyoruz kendimizi. Yüzlerce başıboş maymunla dolu çok geniş bir tapınak Mihintale. Tepedeki esas tapınağa ulaşabilmeniz için doğru dürüst basamağın dahi olmadığı kayanın tepesine tırmanmanız gerekiyor. Üstelik yalınayak. Tırmanmak kolay değil ancak en tepeye ulaştığınızda etrafınızda maymunlarla Anuradhapura ovasının üzerinde güneşin batışını izlerken çektiğimiz acının fazlasıyla karşılığını bulduğunu görüyoruz.
ÇAY DEPOSU NUWARA ELIYA
Bir sonraki gün yoğun bir tempo bizi bekliyor. Amacımız Sri Lanka'nın simgesi haline gelen Sigiriya Kayası ve Mağara Tapınağı'nın bulunduğu Dambulla'ya günübirlik tur gerçekleştirmek. Bir saatlik minibüs yolculuğuyla Dambulla'ya ulaştıktan sonra tricycle kiralayarak Sigiriya Kayası'na ulaşıyoruz. Burası aslında yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki kayanın en tepesine kurulmuş bir kale. Dünyanın Yedi Harikası'ndan bir olan UNESCO koruması altındaki kale, 4. yüzyılda manastır olarak inşa edilmiş sonra Kral Kaspaya'nın sarayı olmuş. Yaklaşık 1500 basamak çıkarak ulaşılan ve saray kalıntılarının hala bulunduğu zirvede müthiş bir manzara ziyaretçileri bekliyor. Sigiriya'nın ardından bu kez Nirvana'ya ulaşmış dev Buda heykelinin bulunduğu Yeraltı Tapınağı'na gidiyoruz. 500'e yakın basamak çıkarak ulaşılan tapınak, Sri Lanka'nın en eski ve en iyi korunmuş tapınağı.
Bir sonraki durağımız adanın ve hatta dünyanın çay deposu Nuwara Eliya. Kıvrım kıvrım dağ yollarında yükseldikçe aşırı sıcak hava yerini yağmurlu bir serinliğe bırakıyor, biz de bir oh çekiyoruz. Etrafı çay tarlalarıyla kaplı Nuwara Eliya, sömürge döneminin izlerini en iyi koruyan şehir. Nitekim şehre girer girmez kendimizi bir İngiliz kasabasında gibi hissediyoruz. Adanın en çok yağmur alan bölgesi olduğundan etrafını saran sık tropikal ormanın arasındaki dev şelaleler gerçek bir görsel şölen. Burada toplanan sömürge döneminden kalma çay fabrikalarının ürünleri neredeyse tüm dünyada sofraları lezzetlendiriyor.
EFSANEVİ TREN ROTASI
Sri Lanka, İngilizlerin döneminden kalma trenleri ve tren yollarıyla meşhur. El değmemiş doğanın içerisinde yılan gibi ilerleyen eski trenler ve sevimli istasyonlar Sri Lanka'nın alametifarikası. Kandy-Ella rotası ise dünyanın en ikonik tren hatlarından biri. Öylesine ünlü ki bu rota, koltuk bulmak çok zor. Sırf bu rotayı görebilmek için turistler saatlerce ayakta gitmeyi göze alıyor.
Biz, işi bilenlerin tavsiyesine uyarak biletin daha rahat bulunduğu Nuwara Eliya'dan başlatıyoruz yolculuğumuzu. Şansımıza -biraz daha fazla ücret ödeyereksadece first class'ın bulunduğu trenle Ella'ya doğru yola çıkıyoruz. Dört saatlik yolculuk süresince rüyalarımızda dahi göremeyeceğiz manzaralara şahit oluyor ve tam bir hippie dağ kasabası olan Ella'ya ulaşıyoruz.
Her an ilginç bir kuş sesini duyduğunuz, tarçından mangoya çeşit çeşit tropikal ağaçlarla kaplı ormanın sarmaladığı kasaba, mağaza, restoran ve kafelerle dolu. Kasabanın en önemli yanı ise tren rotasının en önemli noktası olan Nine Arch Köprüsü'ne ev sahipliği yapması. Köprüye yürüyerek ya da tricycle'la ulaşabiliyorsunuz. Yalnız sabah saat 09.00'da orada olmanız şartıyla.
Zira İngilizler tarafından 1921 yılında dokuz ayak üzerine inşa edilen 91 metre uzunluğundaki köprüden tam o saatte mavi bir tren geçiyor ve vahşi bir cangılın içinde kıvrılıp tünele girene kadar izleyicilere muhteşem bir görüntü sunuyor.
Sri Lanka'nın iç kesimlerini dolaştıktan sonra artık kendimizi adanın en güneyine, Hint Okyanusu kıyısındaki sahil kasabalarına bırakıyoruz. Buradaki bir günümüzü trenle günübirlik gidecek şekilde Galle'a ayırıyoruz. Şehrin Portekiz sömürge döneminin etkisinin hissedildiği harika bir mimariye sahip Dutch Fort bölgesi, 18'inci yüzyılda Hollandalıların inşa ettiği deniz feneri ve Galle Dutch Fort ve koloniyel mimarinin izlerini taşıyan sıra dışı Meeran Camisi'yle şehrin en turistik noktası.
TÜRK OTELİNDE MENEMEN
Ülkenin iç kesimlerini gezdikten sonra rotamızı, dünyanın her yerinden sörfçüleri kendine çeken, Hint Okyanusu'na bakan bembeyaz kum ve palmiye ağaçlarıyla kaplı plajların bulunduğu güney bölgesine çevirdik. Sırasıyla Mirissa, Weligama, Midigama, Ahangama ve Hikkaduwa kasabalarında konakladık. Ahangama bizler için çok özel çünkü burada sahipleri Türk, iki otel bulunuyor. Biri Mellow Hostel, diğeri de Sistersaway Sri Lanka.
Mellow Hostel, yıllarca Türkiye'de kurumsal şirketlerde çalıştıktan sonra huzuru Sri Lanka'da bulan Deniz Toprak tarafından yaklaşık iki yıl önce açıldı. Sistersaway Sri Lanka ise, aynı zamanda Sistersaway hesaplarıyla Instagram fenonemi olan Burçin ve Burcu Ören kardeşler tarafından çok kısa süre önce hizmete sunuldu. Sri Lanka'ya gider ve canınız Türk işi lezzetli bir menemen çekerse, buraya uğrayabilirsiniz.