Yurt dışında ilk gittiğim ve sonrasında da en çok ziyaret ettiğim şehir Fransa'nın başkenti Paris'tir. Ama her zaman bu şehri tatil amaçlı ziyaret etme şansım olmuyor. Hatta bazen günübirlik bu şehirde zaman geçirdiğim bile oluyor. İşte o zamanlarda bile şehrin ruhundan biraz olsun tadabilmek için kendime çizdiğim bir yol haritası var. Sizinle de bu hızlandırılmış Paris turumu paylaşmak istiyorum.
SOKAKLARI KEŞFEDİN
24 saatliğine geldiğiniz bu şehirde mümkünse otelinizi şehrin en çok bilinen caddelerinden biri olan Champs- Elysee'ye yakın bir noktada tutun. Otel için "Yok, Champs Elysee olmasın. Kendi mi Parisli gibi hissetmek istiyorum" diyorsanız size tabii ki başka önerilerim de var. Daracık sokakları, sanat galerileri, butikleri ve kitapçılarıyla aklınızı alacak Le Marais çok güzel bir fikir. Ya da Notre Dame Katedrali ve Lüksemburg Bahçeleri arasında bulunan ve Sorbonne Üniversitesi'ne de ev sahipliği yapan bohem mahalle Quartier Latin... Bunlar da değilse aradığınız, sık sık kulağınıza çalındığından emin olduğum Les Deux Magots, Cafe de Flore gibi hoş mekanlara da ev sahipliği yapan, sağı solu restoran ve kafelerle dolu ve sonu Saint Michelle Meydanı'na çıkan Saint-Germain des Pres'yi de tercih edebilirsiniz. Zaten oteliniz bu noktalardan birinde bulunuyorsa sadece otelin etrafında dolaşarak bile şehrin genel havasını yaşamanız mümkün. Gelelim günü nasıl geçireceğinize... Otelinize yakın bir noktada sabah kahve ve kruvasan ile güzel bir Fransız kahvaltısı yapın. Sonra oteliniz bu çok popüler dört noktadan birinde olduğu için çıkın daracık sokakları keşfedin.
MÜZE VE SANAT GALERİLERİ
Mesela Champs Elysee'deyseniz caddenin batısında bulunan Charles de Gaulle meydanı üzerindeki Arc de Triomphe'u (Zafer Tankı) görün. Bir de hazır orada dolaşırken cadde üzerinde açılan yeni Galeries Lafayette'e bir gidip içinde kaybolun. Hatta dev bina içinde bulunan Simon Porte Jacquemus'ün kafesi Citron'da da yemek molası verin. Le Marais'deyseniz yol boyunca uzanan butiklere girip çıkın. Mantıklı fiyatlara alışveriş yapın. Sonra da yönünüzü şehrin en eski planlanmış meydanı olan Place des Vosges'a çevirin. 1605'te açılmış olan ve eskiden Saray Meydanı olarak anılan bu meydanda bulunan sayısız irili ufaklı sanat galerisine girin. Şehrin 3'üncü ve 4'üncü bölgelerini ayıran bu meydan Victor Hugo, Picasso ve Carnavalet müzelerine ev sahipliği yapıyor. Vaktiniz varsa bu müzeleri gezin. Oradan ayrılırken şehrin en önemli lezzet noktalarından biri olan Dammann Freres'e gidip dünyanın en iyi çaylarından satın alın. Yine vaktiniz varsa Seine nehri üzerindeki doğal adacıklardan biri olan ve Marais bölgesi içinde yer alan Ile de la Cite'ye geçin. Orada da kısa süre önce bir kısmı yanan Notre Dame Katedrali'ni ziyaret edin. 1160 yılında inşa edilmeye başlanan katedralin dış mimarisi bile emin olun sizi çok etkileyecek. Akşam ise güzel bir Fransız yemeğini hak ediyorsunuz. Nereye giderseniz gidin keyif alacağınızdan eminim. Ama geçen yıl hayatını kaybeden ünlü şef Joel Robuchon'un Atelier ismini verdiği restoranlarından birinde yer bulma şansınız olursa orayı öneririm.