Kıbrıs'ı sadece lüks otellerde konaklayıp denizin tadını çıkartmaktan ibaret sanmayın. Tabii ki dünyanın en konforlu otellerine ve en güzel denizine sahip bir ada Yavru Vatan. Ama kaldığınız otelden biraz uzaklaşınca adanın her köşesinde birbirinden güzel noktalar var. Geçtiğimiz hafta küçük bir gazeteci grubu, Jolly Tur'un konuğu olarak Kıbrıs'ın altını üstüne getirdik. Şirketin yönetim kurulu başkanı Mete Vardar ile yaptığımız sohbette, tüm misafirlerine önerdiği ilk destinasyonun Kıbrıs olduğunu anlattı. İki günlük bu küçük kaçamakta, hem damak tadının hem tarihin hem de sosyal hayatın en güzel örneklerini bir arada gördük. Kıbrıs'ı sadece otellerde geçirilen güzel zamanlardan ibaret sananlar eminim epey şaşıracak. Çünkü Kıbrıs hem bir gastronomi başkenti, hem de tarih turizmini sevenler için bulunmaz bir yer. Havalar çok da sıcak olmadan güzel bir Kıbrıs kaçamağı yapmakta fayda var. İki günlük dolu dolu Kıbrıs gezimizden satır başlarını derledim ama şundan emin olun, buranın hakkını vererek gezmek için en az bir haftaya ihtiyacınız var.
ZAMANIN DURDUĞU MARONİT KÖYÜ
Kıbrıs'a gidip de herkesin sözünü ettiği Maronit köyüne uğramamak olmaz. Kıbrıs adasında yaşayan ve Hıristiyan olmasına rağmen Ortodoks veya Rum olmayan Maronitler, KKTC sınırlarındaki Koruçam (Kormakitis) köyünde ikamet ediyor. 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra Güney Kıbrıs'a göç eden Maronitler KKTC sınırları içerisinde sadece bu köyde yaşıyor. Kendilerine özgü kültürlerini yüzyıllardır koruyan topluluğun Yunanca, Türkçe ve İtalyanca karışımı bir lehçeleri var.
KUYU KEBABI EFSANE
Sadece yaşlıların yaşadığı bu sakin köyde bir mekan var ki, dolup dolup taşıyor. İnsanlar kapısında kuyruk oluyor. Yorgo Kasap Restaurant'ın adını daha önceden de duymuştum. Gerçekten de mezeleri, yemekleri çok başarılıymış. Babası Yorgo öldükten sonra mekanı kızı Maria işletiyor. Özellikle kuyu kebabı bir efsane. Gitmeden önce rezervasyon yapmazsanız kapıda kalırsınız, önden söyleyeyim.
ADANIN EN GÖRKEMLİ CAMİİ
Önceki adı St. Sophia Katedrali olan Selimiye Camii, adada büyük eserler bırakan Luzinyanlılar zamanında yapılmış. Surlariçi'nde bulunan cami görkemli duruşuyla turistlerin ilgisini çekiyor.
SAMANBAHÇE EVLERİ
Lefkoşa'da dolaşırken eğer vaktiniz varsa mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri de Samanbahçe Evleri. Kıbrıs'ın ilk sosyal konut projesi olan bu evlerin tarihi 19'uncu yüzyıla dayanıyor. O dönem şehir nüfusunun hızlı bir şekilde artmasıyla, maddi durumu yetersiz olanlar için bu konut projesi gerçekleştirilmiş. Tek tipte ve bitişik nizamda inşa edilen, geçtiğimiz yıllarda restorasyondan geçmiş 72 konutluk bu mahalle Kıbrıs kültürünü en iyi yansıtan yerlerden biri.
BÜYÜK HAN'DA KAHVE MOLASI
Lefkoşa Surlariçi'nde her gelenin mutlaka uğradığı Büyük Han'da koşturmacadan uzaklaşıp tarihte yolculuk yaptığınızı hissedeceksiniz. Birleşik Krallık zamanında esirlerin hapsedildiği, sonrasında fakirlere ücretsiz yemeklerin dağıtıldığı, şimdi ise birçok sanatçının eserlerine ev sahipliği yapan Büyük Han'da, hediyelik eşya satan dükkanları gezebilir ya da küçük bir kahve molası verebilirsiniz.
KÖY HELLİMİ BİR BAŞKA
Girne'ye bağlı güzel bir dağ köyündeyiz. Eski adıyla Gambilli, yeni adıyla Hisarköy... Köy evlerinde üretilen hellim peynirleriyle meşhur. Hem hellimin saatler süren üretimine tanık oluyoruz, hem de Hatice hanımın kendi evinde ürettiği, yeni çıkan hellimlerden tadıyoruz. Dumanı üzerinde, mis gibi kokan hellimlerin kokusu bugün hâlâ burnumda tütüyor.
HAYALET ŞEHİR: KAPALI MARAŞ
Bir zamanlar Kıbrıs'ın turizm ve mimari merkezi olan Maraş, Yunanca adıyla Varosha, dünya yıldızlarının ve jet-set'in bir numaralı uğrak noktasıydı. Şimdi ise 'Hayalet Şehir' olarak anılıyor. 1974 yılındaki Barış Harekatı'nda Türkler tarafından ele geçirilmiş Maraş'ta şu an ne Türkler ne de Rumlar yaşıyor. Zamanında Akdeniz'in en gösterişli tatil yeri olan Maraş bölgesi, bir anda insansız ölü şehre dönmüş durumda. Marilyn Monroe'dan Sophia Loren'e, Elizabeth Taylor'dan, Brigitte Bardot'ya kadar birçok ünlünün müdavimi olduğu belde, şimdi Kıbrıs adasını ikiye ayıran "Yeşil Hat" tampon bölgesinde, ziyaretçilerini uzaktan selamlıyor.
KIBRIS'IN GİZEMLİ EVİ: MAVI KÖŞK
Yavru Vatan'a giden her Türkün en çok merak ettiği, o çok konuşulan, hakkında şehir efsaneleri bile türetilen Mavi Köşk'ü ziyaret etmeden olur mu? İtalyan asıllı ünlü mafya babası Paulo Paolides tarafından 1957 yılında yaptırılan bu köşk bugün Türk Silahlı Kuvvetler'in kontrolü altında. Asıl mesleği avukatlık olan ama Ortadoğu'nun en büyük silah tüccarlarından olduğu iddia edilen Paolides, burada inanılmaz bir hayat sürüyormuş. Dışarıdan kimsenin göremediği köşk aynı zamanda bir silah dağıtım noktasıymış. Gizli tünelleri, ince detayları, herbiri ayrı renkte tasarlanmış odaları, köşkün her yerinde hissedilen paranoyakça detaylarıyla bir film setinden farksız bir yer burası. Ziyaret bittikten sonra bile saatlerce hakkında konuştuğumuz bir yer Mavi Köşk...
BARBARLIK MÜZESİ
Dışarıdan gayet mütevazı ve şirin gözüken bir ev. Ama burası, 24 Aralık 1963'de Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan'ın eşi ve çocuklarıyla EOKA tarafından katledildiği yer. Bugün Barbarlık Müzesi olarak o günkü izleri hiç kaybetmeden ziyarete açık. Müze evi gezerken konuşmakta zorlandığınız anlarınız olacak.
YAPMADAN DÖNMEYİN
Adanın tek Maronit köyü olan Koruçam'da Yorgo Kasap Restaurant'ta Maria'nın pişirdiği yemeklerden yemeden... Lefkoşa Surlariçi'nde daracık sokaklarda dolanmadan... Büyük Han'da kahvenizi yudumlamadan... Girne Kalesi'nde ve Girne Yat Limanı'nda bir gezinti yapmadan... En azından birkaç selfie çektirmeden... Gambilli Köyü'ne uğrayıp yeni üretilen hellimlerden almadan... Bellapais Manastırı'nda müthiş manzaranın ve tarihi ortamın tadını çıkartmadan... Kıbrıs'ın meşhur şeftali kebabından mideye indirmeden... Dört beş kiloluk patatesleri kolakas ile yapılmış yahniden yemeden... Ceviz macunu, paluze, gullurikya gibi yöresel tatlılardan kendinize bir veda busesi hazırlamadan... Çilekli, naneli, portakallı, ferahlatan limonatalarından içmeden dönmeyin.