Londra yılda mutlaka birkaç kez ziyaret ettiğim, kültürel etkinlikler anlamında oldukça doyurucu bir tatil rotası. Avrupa'nın en prestijli müze ve galerilerine sahip. Müzelerin etrafında konumlanan kafe ve kitapçılar da cabası... Şimdi size haziran ayına dek ziyarete açık olan, birbirinden iddialı üç sergiden bahsedeceğim. Londra'nın önde gelen müzelerinden Tate Modern, bana göre uğranması gereken ilk durak. Yüksek duvarlarıyla etkileyici bir mimari atmosfere sahip müze; kalıcı koleksiyonun yanı sıra eş zamanlı pek çok süreli sergiye de ev sahipliği yapıyor.
MUTLULUĞUN RESSAMI
Tate Modern'de, bu yıla damga vuranlardan ilki Fransız post-empresyonist ressam Piere Bonnard sergisi. 20 yıl önceki gösteriminden sonra Birleşik Krallık'taki ilk kapsamlı seçkinin izleyiciyle buluştuğu sergi, sanatçının keşfedilmemiş yanlarını açığa çıkarıyor. Çağdaşı Henri Matisse ile birlikte 20. yüzyılın en büyük renk ustası kabul edilen Bonnard, izlenimcilerin aksine hafızasından resim yapmayı tercih eden eşsiz bir isim. Bir anın ruhunu zihnine hapsedip hayal gücünün dokunuşuyla onu tuvale yansıtan sanatçı, kendine has renk kullanımı ve kompozisyon duygusuyla harikalar yaratıyor. Tate Modern'in, bu yaklaşıma uygun düşecek şekilde The Colour of Memory olarak isimlendirdiği sergi, sanatçının rengin baskın bir unsura dönüştüğü 1912 yıllarından 1947'deki ölümüne dek geçen dönemini ele alıyor. Yaşamının bir bölümünü Cannes'da geçiren ressam, manzara resimlerinin yanı sıra ev yaşamına dair çalışmalara da imza atmış. Yemek yenmiş bir sofra, odadan çıkan bir figür gibi gündelik sahneleri, fırça hareketleri ve neredeyse dışavurumculuğun kapısını açan üslubuyla baştan yaratan Bonnard; iç ve dış mekan arasındaki ışık geçişleri konusunda da usta. Kendisine 'mutluluğun ressamı' denmesine rağmen obsesif- kompulsif bozukluğa sahip olduğu düşünülen eşinin hastalığından çok etkileniyor. Sürekli banyo yapan karısını resmetmek onun için adeta mental bir sınava dönüşüyor. Bonnard'ın sergisi 9 Mayıs'a dek sürecek.
100 ESERLİK ÖZEL SEÇKİ
Müzede yer alan bir diğer sergi ise; yine bir modernist imzası taşıyor. Amerikalı ressam Dorothea Tanning'in 70 yıllık kariyerini ele alan sergi, 100'den fazla çalışmayı bir araya getiriyor. Resimlerinden heykellerine uzanan geniş ölçeğiyle göz dolduran seçki, retrospektif niteliğinde diyebilirim. Sürrealizmin sınırlarını zorlayan ancak kariyeri boyunca kendisini sürrealist akıma dahil görmeyen Tanning'in bu akımla ilk karşılaşması 1930'ların New York'unda gerçekleşiyor. Dadaist ve gerçeküstücü ressam Max Ernst ile evlenen sanatçı, Freud'un teorilerinden çok etkileniyor. Bilinçaltı, rüyalar, seksüalite konularıyla derinden ilgilenen Tanning'in çalışmalarında gerçeküstü imgelerle tanıdık öğelerin birlikteliği göze çarpıyor. Hayal gücünden taşanları özgürce tuvale aktaran ressam, Hieronymus Bosch'un başyapıtı olan Dünyevi Zevkler Bahçesi isimli triptiğinden de ilham alıyor. Bosch'un tuhaf görünümlü figür tasvirlerine ilgi duyan sanatçı, kuşlu oto-portresiyle dikkatleri üzerine çekiyor. 1950'lere geldiğinde resimlerinde daha soyut bir yaklaşımın seçildiği Tanning, daha sonrasında kumaş heykelleriyle adından söz ettiriyor. Yıllar içerisinde çeşitlenen üslubuyla özgün üretimlere imza atan sanatçının dönemleri ve resimsel yaklaşımları, sergideki ayrı odalarda kategorize edilmiş. Sergiyi, 9 Haziran'a dek görülebilirsiniz.
İNTERAKTİF BİR SERGİ
Modernizmden güncel üretimlere uzanarak Tate Modern ziyaretine Franz West ile devam edebilirsiniz. Avusturyalı kavramsal sanatçı Franz West, soyut heykel ve enstalasyonlarıyla tanınıyor. Tekstil malzemelerini kullanarak sıra dışı çalışmalara hayat veren West, 1960'lara damga vuran action painting ve performans disiplinlerinden ilham alıyor. Çok yönlü tekniğiyle ürettiği işler arasında mobilya ve kolaja da yer veren sanatçı, galeri ortamını dönüştüren iddialı bir estetik anlayışı benimsiyor. Tate Modern'de kapıların açan bu kapsamlı retrospektif, West'in ikonik kağıt işlerinin replikalarını da sergi deneyimine dahil ediyor. Yapıt ve izleyici arasındaki etkileşim açısından bir dönüm noktası niteliğindeki bu işler; ziyaretçilerin dokunma, yer değiştirme gibi müdahalelerine açık. Gündelik yaşama dair şapka, tarak, viski şişesi gibi objelerin de bir çeşit oyun alanı yarattığı sergi, interaktiflik bakımından göz dolduruyor diyebilirim. Kariyeri boyunca pek çok sanatçı, müzisyen, yazar, fotoğrafçı ile işbirliği yapmış olan West, son döneminde ürettiği göz alıcı renklerdeki büyük kamusal heykelleriyle unutulmazlar arasına ismini yazdırdı. Bu sergi, 2 Haziran'a dek görülebilir.