Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nin girişinde bir pano var. Panoda İngiltere'deki Stonehenge'in M.Ö 2500'de, Mısır piramitlerinin M.Ö 2600'de, Mezopotamya Zigguratları'nın M.Ö 4000'de, Portekiz'deki Almenders Cromlech'in M.Ö 6000'de, Göbeklitepe'deki tapınakların ise M.Ö. 12.000'de inşa edildiğini gösteren bir çizelge bulunuyor. Bu çizelge bile Göbeklitepe'nin, insanın tarihsel yolculuğunda nerede durduğunu anlamamız için yeterli. İnsanın kendi elleriyle yaptığı, bilinen ilk tapınaklar var burada. Hem de insanın henüz yerleşik hayata geçmediği, avcı olarak yaşadığı bir dönemde inşa edilmiş. Sonra burayı inşa edenler, nedendir bilinmez üzerini toprakla kapatmış ve Göbeklitepe derin bir uykuya yatmış. Taa ki 1980'lere kadar. 1980'li yılların sonlarında iki köylü Şanlıurfa'da tepelik bir arazide, topraklarını sürerken bir heykel buluyor. Alıp evlerine götürüyor. Heykelin müstehcen olduğunu düşündükleri için ahıra koyup üstünü örtüyorlar. Fakat bu heykelle ne yapacaklarını da bilemiyorlar. Sonunda devlet yetkililerine teslim etmeye karar veriyorlar. Ama 'devlete kirli heykel götürülmez' diye bir güzel yıkayıp öyle Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ne teslim ediyorlar. O yıllarda müzede bu heykelin değerini kavrayacak Neolitik Çağ uzmanı yok. Bunun için heykel depoya kaldırılıyor. Aradan zaman geçiyor. 1990'lı yıllarda Urfa'da Nevali Cori kazısını yapan Prof. Harald Hauptmann ile onun ekibinden öğrencisi Klaus Schmidt bu kazıdan çıkarılan eserleri teslim etmek için müzeye geliyor. Müze yetkilileri onlara Örencik Köyü'nde yaşayan köylülerin vakti zamanında getirdiği heykeli gösteriyor. Schmidt'in o an gözleri parlıyor, müze yetkilisine "Nereden buldunuz bu heykeli?" diye soruyor. Örencik Köyü'ne gidiliyor, köylüler bulunuyor, Schmidt ile köylüler bu heykelin çıktığı araziye gidiyor. İşte o arazi yıllar içinde kazılıyor ve altından insanlık tarihini değiştiren, tarihin sıfır noktası olarak nitelendirilen Göbeklitepe'deki tapınaklar ortaya çıkıyor.
SARSICI BİLGİLER
M.Ö. 10 bin yıl önce insanlık bir inanç merkezi inşa etmiş! Bu bilgi, insanın tarihsel serüvenini iyi bilenler için elektrik çarpması etkisi yapacak kadar sarsıcı. Çünkü bildiğimiz ezberler bozuluyor bu bilgiyle. Peki nasıl? Çünkü Göbeklitepe keşfedilmeden önce bize, 12 bin yıl önceki insanın avcılık yaparak ilkel bir şekilde yaşadığı öğretilmişti. Böylesi kompleks bir tapınağı inşa etmesi için insanın önce barınak yapmayı öğrenmesi, sonra tarıma başlayarak yerleşik hayata geçmesi gerekiyordu. Yerleşik hayata geçmemiş ilkel avcı toplumlarında inancın yerinin olmadığı düşünülüyordu. Ama işte Göbeklitepe bu ezberi bozdu. Anlaşıldı ki Göbeklitepe'de yaşayan insanlar, yerleşik hayata geçmeden önce ileri düzeyde mühendislik zekasına sahipti ve heykelleri işleyecek bir estetik anlayışları vardı. Ama en önemlisi daha avcı toplumuyken bile bir inanca sahiptiler ve bu inanç onlara görkemli tapınaklar yaptırmıştı. Yani insanın kadim yolculuğunda inanç ihtiyacının ortaya çıkması için yerleşik hayata geçmesi gerektiği düşüncesi tuzla buz oluyordu. Şanlıurfa'daki şehir merkezinden 30 kilometre uzaklıktaki Göbeklitepe'deki tapınakları görmek için her gün buraya gelen yüzlerce ziyaretçi işte burada inancın insan için ne kadar önemli olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor.
ADETA ZAMAN MAKİNESİ
Ziyaretçileri ilk önce Göbeklitepe Ören Yeri'nin hemen girişindeki, çevreye uygun mimarisiyle dikkat çeken ziyaretçi merkezi karşılıyor. Görsel ve işitsel olarak çok iyi tasarlanmış bu merkez adeta bir zaman makinesi. Çünkü sizi simülasyonlarla günümüzden 12 bin öncesine götürüyor ve Göbeklitepe'yi inşa eden insanların nasıl yaşadıklarını anlamanızı sağlıyor. Hiç de ilkel değiller. 12 bin yıl öncesinde gelişmiş bir topluluk var karşınızda. Bir toplumsal iş bölümü yapılmış. İşçi sınıfı, yönetici bir sınıf ve dini temsilciler var. Ellerinde taşları şekillendirecek hiçbir alet yok. Sadece çakmak taşı var. Ama onlar o taşları kendi elleriyle ve zekalarıyla işleyip toplumsal bir iş bölümüne giderek böylesi devasa mabetler yapmışlar. Sonrasındaysa T şeklinde stellerden (dikilmiş, yüksekliği eninden uzun yekpare bir taş) oluşan tapınaklara doğru yolculuk başlıyor. İki ila altı metre uzunluğunda ağırlıkları beş ile 20 ton arasında değişen bu stellerden oluşan tapınaklar tüm görkemiyle sizi bekliyor. İnsanı temsil ettiği düşünülen bu stellerin üzerinde kimi vahşi hayvan figürleri bulunuyor. Altı tapınak yapılan kazılan sonucu ortaya çıkarıldı. Üzeri yakın zamanda büyük bir brandayla kapatılan tapınaklar burada sergileniyor. Ki tüm görkemiyle tapınakları görünce burayı inşa eden insanlara karşı saygı duymamak içten bile değil. Ama tespit edilen daha 14 tapınağın yerin altında olduğunu öğrenince bu saygı katbekat artıyor.
MÜZEYİ DE GEZİN
Fakat Göbeklitepe'nin kıymeti harbiyesini anlamak için sadece ören yerini gezmek yetmez. Tekrar şehre dönüp alanında dünyadaki sayılı müzelerden biri olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ni de görmek gerekiyor. Çünkü müze sizin Paleolitik Çağ'dan başlayarak Neolitik Çağ'a sonra da bakır, tunç ve demir çağlarına uzanan tarihi bir yolculuğa çıkmanızı sağlıyor. Tüm bu binlerce yıl süren çağlar arasındaki yolculuk arasında yolunuz yine Göbeklitepe'ye çıkıyor ve neden buraya tarihin sıfır noktası denildiğini daha iyi kavrıyorsunuz.