San Francisco'nun nadir bir güzelliği var. Körfez, köprüler... Canlılığı hem turistleri, hem de kent sakinlerini kendine hayran bırakıyor. Cazibesinin bir kısmı da barındırdığı tezatlara dayanıyor. Bir yandan çok sert koşullarda kurulmuş medeniyetlerin son kalesi olarak görülürken diğer yandan alışılmamış ve bohem kimliğinden zevk duyuyor. Biz San Francisco gezimize sahilden başladık. Sahil boyunca dizilmiş iskeleler San Francisco'nun simgelerinden. Fisherman's Wharf, sahildeki bölgeye verilen isim.
Pier 39, sahil boyunca dizili ve bölgeye dahil olan iskelelerin en meşhuru. Her yerde olduğu gibi burada da park yeri ciddi bir sorun. Saati 25 dolar olan otoparklar var. Bu yüzden nereye park ettiğinize çok dikkat etmeniz lazım. Pier 39'da pek çok restoran var. Ama her yer hem çok turistik, hem de çok kalabalık. Özellikle de ekşi mayalı ekmek içinde çorba servisi yapan Boudin ile Forrest Gump filmiyle meşhur olan karidesçi Bubba Gump...
MEŞHUR ZİKZAKLI YOL
San Francisco küçük ama çok sevimli bir şehir. Lombard Caddesi akıl almaz bir araba yolu. Hiç bu kadar zikzaklı bir yoldan geçmemiştim.
Aşağıya kadar inebilmek için sekiz kere dönmek gerekiyor. 1920 senesinde arazinin sahibi, çok dik olan yokuşun güvenle inilip çıkılması için bunu akıl etmiş ama bugün şehrin en turistik noktası haline gelmiş. Herkes bu zikzaklı yolu gerek yürüyerek gerekse araba ile inmeye çalışıyor. Yolun başında ise bir yukarı bir aşağı yolcu taşıyan, birçoğumuzun San Francisco Sokakları dizisinden hatırlayacağı meşhur San Francisco tramvayı bulunuyor. Bu tramvaya da turistik amaçlı biniliyor. Bahsettiğim tramvay, San Francisco'nun bir başka simgesi. Yıllarca dizide seyrettiğimiz, çocukluğumuzda aklımıza kazınan meşhur tramvay San Francisco ruhunu yaşamak için mükemmel bir yol.
RENGARENK EVLER
Painted Ladies, yan yana dizilmiş, son derece güzel renkli evlerin adı. Bir San Francisco Köprüsü, bir de bu evler sanırım şehirde en çok fotoğrafı çekilen yerler. Alamo Meydanı Parkı'nın tam karşısında Victoria dönemine ait, 1890 yıllarında yapılan bu evlerden eskiden daha çok varmış fakat deprem ve savaş sonrasında günümüze maalesef bu kadarı kalmış. Renkleri ve tarzının yanında, balkona ve geniş bir verandaya sahip olmaları da evlerin bir diğer özelliği. Az olsalar da çok güzeller ve San Francisco'nun simgesi olmayı hak etmişler. Fotoğraf çekmek için en güzel açı karşıdaki park ama ne yazık ki önüne park etmiş arabalar bu güzellikleri biraz bozuyor. Evlerin içini çok merak ettiğimi söylemeden geçemeyeceğim.
SİSLER İÇİNDEKİ KÖPRÜ
Bir sonraki durağımız ise Golden Gate National Area'nın mücevheri, Büyük Okyanus'un San Francisco ile birleştiği noktadaki Golden Gate Köprüsü. Bu kırmızı köprü şehrin kesinlikle en önemli simgesi ve dünyada tanımayan sanırım yok. Buraya özgü iklim ve onun yarattığı stratüs denilen bulutlar yüzünden köprü genelde sisli gözüküyormuş.Köprüyü değişik açılardan görebilen bazı yerler var ki bunlardan biri Baker Beach- Presidio of San Francisco. Köprüyü aşağıdan gören bu sahil, dalgalarla gün batımında muazzam manzaralar sunuyor. Fotoğrafçılar için ideal. Kumsal da çok güzel. Tepeden görmek isterseniz Battery Spencer, aşağıdan görmek isterseniz ise Fort Point noktaları diğer çekim açıları olabilir. Vaktim olsaydı ben en çok köprüyü boydan boya yürümeyi isterdim.
ŞEHRİN MEKSİKALISI VE ÇİNLİSİ
Şehrin en bohem ve en Meksikalı yerlerinden biri San Francisco'nun Mission bölgesi. Şehrin en güzel Meksika restoranları ve Meksika muralları (duvar resimleri) bu bölgede. Aslında köprüye ve Pier 39'a çok yakın. Meksika restoranı olarak La Taqueria ve kahvaltı olarak da Tartine tavsiye ediliyor.Şehir merkezi, kentin en önemli ticari yolu olan Market Caddesi'nin kuzeyindeki 2,5 kilometrekarelik alan. Alışveriş ve güzel yemek için önerilen Union Square ise bu alanın ortasında bulunuyor. Nob Hill'in eteklerindeki Çin Mahallesi de burada görülmesi gereken yerlerden biri. Pagoda tipi çatılar, birbirine sarılmış ejderha şeklindeki lamba direkleri, tavanlara kadar uzanan Asya sanat eserleri, esrarengiz baharat ve ilaçlarla dolu mağazalar...
SEKOYALAR VE SAKURALAR
Eğer San Francisco'da iki günden fazla kalacaksanız bin senelik dev Sekoya ağaçlarının bulunduğu Muir Woods ormanına mutlaka gidin. 150 milyon yıl önce Sekoya ağaçları tüm Amerika kıtasında yetişmeye başlamış olmasına rağmen zamanla maalesef hepsi kesilmiş. Günümüzde bulundukları noktalar bir elin parmaklarını geçmiyor. San Francisco'nun sürekli sisli olmasının yarattığı nem bu ağaçların hayatta kalabilmesini sağlamış.
Golden Gate Parkı'nın içinde bulunan Japanese Tea Garden'da (Japon Çay Evi) kiraz ağaçlarını (sakura) görebilirsiniz. Bu bahçeyi Japon Makoto Hagiwara yapmış. Savaş çıkınca diğer Japon asıllı aileler ile birlikte kamplara gönderilmiş ve ne yazık ki bir daha da geri dönememiş. Fortune cookie denilen, içinde fal çıkan kurabiyeleri bulanın da Hagiwara olduğu söyleniyor.
DİK YOKUŞLARA DİKKAT
Dik yokuşları kente yabancı şoförler ve vitesli araba kullananlar için biraz tehlikeli. Gergin anlar yaşamak istemiyorsanız yokuş aşağı araba kullanırken önünüzdeki araca fazla yaklaşmayın. Yürüyüş sürelerini hesaplarken de tırmanışları atlamayın.
Restoran ve kafelerde en az yüzde 15 oranında bahşiş veriliyor.
Çok memnun kalırsanız yüzde 20 de verebilirsiniz.
San Francisco'nun kuzeyinde adı kaliteli şaraplarla özdeşlemiş Napa Vadisi bulunuyor. Bağbozumu zamanı üzüm çiğneyenleri görmeye gidebilirsiniz.
ALCATRAZ ADASI
Fisherman's Wharf'un karşısında Alcatraz Adası bulunuyor. Adadaki bina uzun süre hapishane olarak kullanılmış.
Hakkında çekilmiş pek çok film var. Şimdilerde ise suçluların ne şartlarda yaşadığı ve nasıl kaçmaya çalıştıklarına ilişkin hikayeler anlatılan bir müze. Adı İspanyolca Pelikanlar Adası anlamında gelen hapishanede Al Capone gibi suçlular da kalmış.
Adayı ziyaret etmek içi Pier 39'dan bilet alabilirsiniz.