1991 yılında tamamlanan 171 km uzunluğundaki bir kanal ile Tuna Nehri'ne bağlanan Ren Nehri önemli bir konuma sahip. 3 bin 500 km'lik Ren- Main-Tuna su yolu Hollanda'nın Rotterdam kentinden başlayıp Romanya'nın Sulina kentine ulaşıyor. Farklı rotalara sahip yaklaşık 450 turistik gemi Ren Nehri üzerinde sürekli geziler düzenliyor. 1232 km uzunluğundaki nehir turumuzun ilk durağı Frankfurt'tu. Avrupa'nın finans merkezi Frankfurt'un Römer meydanında biraz turladıktan sonra Main ile Ren Nehri'nin birleştiği Mainz'e doğru yol alıyoruz. Mainz, Almanya'nın 16 eyaletinden Rheiland-Pfalz'ın başkenti. Almanya'nın günümüze kalan en eski katedrallerinden biri burada bulunuyor. Matbaanın mucidi Gutenberg de Mainz'li. Görkemli Gutenberg Müzesi'ni mutlaka ziyaret etmelisiniz. Bir sonraki durağımız önemli ticaret merkezlerinden biri olan Speyer. Katolik hacılar her yıl St. Stefan Katedrali'nde toplanıp buradan İspanya'daki San Diego Compostela'da bulunan Aziz James'in mezarına gidiyor. Eskiden yürüyerek yapılan bu ziyaret sırasında güzergahı hatırlamak için yollara deniz kabuğu atılırmış. Kentteki 1990 yılında açılan Teknik Müze'yi keyifle gezdik. Yine rotamız üzerindeki Heidelberg ise gerçekten büyülü bir şehir. Heidelberg Üniversitesi, şehrin en çok ilgi çeken yerlerinden biri. 1386 yılında kurulan üniversite, günümüzde dünyanın en iyi eğitim kurumlarından biri olarak kabul ediliyor.
EN ESKİ ORMANLAR
Heidelberg'in ardından Kara Ormanlar'dan geçiyoruz. Burası Baden- Württemberg eyaletinin batısı boyunca uzanan, kuzeyde Karlsruhe'ye kadar ilerleyen, 150 km uzunluğunda ve 50 km genişliğinde Almanya'nın en eski ve en büyük ormanlık alanı. Freiburg ise son buzul çağından kalan krater gölleri, çam ve çınar ağaçlarından oluşan ormanlık alanları, guguklu saatleri, kaplıcaları ve pastası ile ünlü. Baden Baden şehri ise 2 bin yıllık, Roma döneminden kalma termal geçmişi ile ünlü. Yakın dönemde açılan Caracalla Hamamları ve 2 bin 500 kişilik opera binası şehrin güzelliğine güzellik katmış. İlginçtir, burası Çarlık Rusyası döneminde Rus Kolonisi'ne ev sahipliği yapmış. Bu nedenle Dostoyevski ve Turgenyev'in romanlarına konu olmuş bir şehir.
VADİDE YOLCULUK
İkinci günün ilk durağı Alsace Vadisi. Bölge Fransa ve Almanya arasında beş kez el değiştirmiş. 1945 yılından bu yana Fransa sınırları içinde yer alıyor. Alsace şarap yolu boyunca ilerliyoruz. Toplam 127 km uzunluğundaki yol Mulhouse kentinden başlayıp kuzeye Strasbourg'a doğru ilerliyor. Bağcılık, bölgede 2 bin yıllık bir gelenek. Hemen hemen her köy ve kasabada, yapılardaki leylek yuvaları dikkatimizi çekiyor. Mayıs ayında uzun bir yolculuk sonrası bölgeye gelen leylekler ağustos ayı sonuna kadar bölgenin en güzel simgesi olarak misafirliklerini sürdürüyor. Tabii gastronomik keşifler yapmayı da ihmal etmiyoruz. Kaz ciğerinin yanı sıra lahana ile yapılan choucroute yemeğini yerken büyük zevk aldık. Buranın idari başkenti Strasbourg, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu'na ev sahipliği yapıyor. Şehirdeki Petite France Mahallesi gurme restoranları ve turistik eşya dükkanları ile büyük ilgi görüyor. Gotik Strasbourg Katedrali ve Kleber Meydanı da görülmeye değer güzellikte. Mucit Gutenberg borçları yüzünden terk etmek zorunda kaldığı Mainz'ın ardından buraya yerleşmiş. Adını taşıyan meydanda dev heykeli bizi selamlıyor. Altındaki yazı dikkatimi çekiyor: Et la lumiere fut! (Ve ışık yandı!) Colmar da Ren ticaretinin başlamasıyla ortaya çıkmış tipik bir Alsace kenti. Alsace mimarisinde, farklı renklerdeki ahşap tarihi binalar Colmar'ın turizmine büyük değer katmış. Özgürlük Heykeli'nin ustası Auguste Bartholdi'nin birçok eserini şehirde görmek mümkün. Tarihi Pfister Evi, Gümrük Binası, Küçük Venedik Mahallesi gerçekten görülmeye değer. Kaysersberg, Riquewihr ve Eguisheim 80'li yılların sonunda gerçekleşen restorasyon çalışmalarıyla turizme kazandırılmış tarihi bağ köyleri... Ortak özellikleri etraflarının surlarla çevrili olması, leylek yuvaları ve tipik Alsace evleri... İsviçre'nin Basel kenti turumuzun bitiş noktası... Munster Katedrali, Rotterdamlı din adamı, filozof, yazar Erasmus'un mezarı duraklarımız arasında. İsviçre'nin en pahalı mağazalarını barındıran alışveriş caddesi Freistrabe ile dünyanın en pahalı otellerinden biri olan Les Trois Rois Oteli mutlaka görülmeli. Basel, İsviçre'nin en büyük üçüncü kenti. Burada yapılan fuarlar büyük rağbet görüyor. Antika ve tekstil fuarı dünyanın en önemli organizasyonlarından. Ayrıca dünyaca ünlü ilaç firmalarının araştırma merkezi de Basel olarak belirlenmiş.
LUZERN'İ DE GÖRÜN
Son durak Basel dedik ama buraya kadar gelmişken Luzern'e uğramamak olmaz. 200 bin nüfuslu kentteki nehir üzerinde kurulmuş tarihi ahşap köprü, 1998 yılında çıkan yangın sonucu ağır hasar görmesine rağmen hala görkemli. Göl kıyısındaki Schweizerhof ve National gibi tarihi otellerinin yanısıra Alp Dağları'nın sıraladığı karlı tepeler gerçekten müthiş bir görüntü veriyor. Yeni yapılan Modern Sanatlar Müzesi de modern mimarisiyle beğenimizi topluyor.
GECE IŞIL IŞIL GÜNDÜZ YEŞİL
Bu muhteşem nehir turunda tercih ettiğimiz nehir gemisi Jane Austen oldu. 70 lüks kabini, zevkli döşenmiş büyük bir barı ve restoranıyla çok keyifliydi. 45 yıldır turizm sektöründeyim ve bu nehir turundan çok büyük zevk aldım. Turumuzdaki 140 yolcunun tamamı Türk'tü ve hepsi de birbirinden zarif, kariyerli insanlardı. Onlarla yoculuk yapmak çok güzeldi. O kadar güzel dostluklar başladı ki; Şeker Bayramı'nda yine Ren Nehri'nde bu kez Amsterdam'dan başlayan tura birlikte katılmaya karar verdik. Gezimiz yılbaşı öncesine denk geldiği için tüm gezdiğimiz şehirler, kasabalar, köyler gece ışıl ışıldı. Gündüz ise her yer yemyeşil. Gemide üç rehberimiz vardı. Taylan Kırıkkanat, Ata Güven ve Haluk Uzunosman. Bu gezi, nehir turlarında uzmanlaşmış ekipten Haluk'un 100. turuydu. Tur bitiminde ekip ayakta alkışlandı.