En büyük aşklar nefretle başlar, derler. Benim Marakeş yani namıdiğer kızıl şehre olan aşkım da biraz buna benziyor. Fas'ın ünlü şehrine ilk seyahatimi 2006 yılında yapmıştım. Umarım o seyahatten hiçbir arkadaşım bu yazıyı okumuyordur. Monoton bir grupla, yanlış destinasyonlarda kendimizi bulduğumuz ve sıkıldığımız, dönmek için gün saydığımız bir geziydi. Pek çok arkadaşımın "Marakeş'i nasıl sevmezsin" yadırgamalarına rağmen yıllarca yeniden gitmeyi reddetmiştim. Ta ki İsviçre'de yaşayan bir arkadaşımın Marakeş'te gerçekleşen üç gün üç gece süren düğün davetine kadar. Meğer ne çok şey kaçırmışım. Ne kadar büyüleyici bir coğrafya imiş de ben ilk seyahatimde anlamamışım.
KIZIL ŞEHİRDE ADIM ADIM
Kızıl şehir lakabını almasının nedeni ise binaların çoğunun kızıl renkte olması. Sırf bu yönüyle bile keşfedilmeyi hak ediyor. Yeme-içme hayatı oldukça zengin. Eğlence hayatı da renkli. Ama çarşı ve pazarları da mutlaka keşfedilmeli. Ara sokaklarda kaybolmalı, konaklamak için iyi bir riad seçilmeli. Burada butik otellere riad deniyor. Son derece şık ve egzotik butik oteller. İçeri adım attığınızda geniş bir avlu, yüzme havuzu ve egzotik bitkiler sizi karşılıyor. Çeşit çeşit begonviller, palmiyeler avluyu süslüyor. Bir taraftan kuş seslerini dinlerken diğer taraftan avluda ya da balkonda uzanıp nane çayınızı yudumlayabilirsiniz. Nane çayını o kadar şekerli yapıyorlar ki Marakeş'te uzak durduğum ilk şey olma özelliğini taşıyor. Şekerle aranız iyi ise deneyebilirsiniz.
EN BÜYÜK AÇIK PAZAR
Kalabalık, sesli, gürültülü ama bir o kadar da sürprizli bir şehir Marakeş. Eski şehir Medina ve yeni şehir Gueliz olarak ikiye ayrılıyor. Gezmeye eski şehirden başlamanızı öneririm. Dünyanın en büyük açık hava pazarı da burada. Duvarlarla çevrili Medina'da gezerken kendinizi labirentte hissediyorsunuz. Rengarenk kapıları izlemesi bile keyifli. Ara ara kaybolduğunuzda haritadan yardım alabilirsiniz. Bu kapıların arkasında bahsettiğim ev ve oteller olan riad'lar yer alıyor. Bugün müze olarak kullanılan eski saraylar da bu bölgede. İster bir saraya girin, ister bir riad'ta hem kuş seslerini dinleyin hem ince ince işlenmiş mozaikleri seyredip balkonlarında esen hafif rüzgarda serinleyin. Sanırım benim Marakeş'i -ikinci gittiğimde- bu kadar sevme nedenim bu avlulu ev ve saraylar. Dışarının keşmekeşinden sizi uzaklaştırıyorlar.
İSTİKAMET KIYAMET MEYDANI
Medina çarşısının hemen aşağısında yer alan Jemaa el-Fna Meydanı şehrin kalbinin attığı yer. Halkın sosyalleşme, eğlenme meydanı da diyebiliriz. Kıyamet Meydanı olarak bilinmesinin nedeni ise eski dönemde idamların yapıldığı yer olması. Kaotik bu meydan aynı zamanda bir cümbüş yeri. Hani şu flüt çalıp yılanların dans ettiği yer burası. Gündüz yürürken bir anda kınacı bir kadın bileğinize kına yaparsa yandınız. Hemen bahşiş verip olay yerinden uzaklaşın. Yoksa asla peşinizi bırakmıyor. Akşam saatinde meydan akrobatların, dansçıların geldiği, yemek tezgahlarının kurulduğu alana dönüşüyor. Yorucu ama başka yerde eşi benzerine rastlayamayacağınız sürreal manzaralara tanıklık ediyorsunuz.
GEZMEYE PAZARDAN BAŞLAYALIM
Bir dönem Arap, Fransız ve İspanyolların takas yeri olan eski pazar yeri Souk, günümüzde de arı kovanı gibi hareketli. Araç trafiğine kapalı ama yaya, bisiklet, motosiklet ve seyyar satıcı trafiği ortamı kaosa çevirmeye yetiyor. Ne ararsanız var. Hurma, sabun, halı, mozaikler... Bir tarafta yemek tezgahları, diğer tarafta pazarlık yapan satıcılar... Ağır bir koku burnunuza geliyor. Yine de kendinizi başka bir yüzyılda gibi hissediyorsunuz ve bu keşmekeşten etkileniyorsunuz. Dükkan sahipleri Jalaba denilen cübbeli geleneksel kıyafetler içinde dolaşıyor. Burada Jalaba satan tezgahlar da var. Giderken o kadar çok arkadaşım bu yerel kıyafetten sipariş verdi ki anlatamam. Gitmişken kendinize de birer tane alın. Hem renkleri çok güzel olanlar var.
NİLÜFER VE KUŞ SESLERİ
Kutubiye Camii şehrin simgelerinden biri. Muvahhid mimarisinin önemli bir eseri. Hatta caminin Sevilla'da La Giralda adında bir de replikası bulunuyor.
Mutlaka ama mutlaka görmeniz gereken yerlerin başında Majorelle Bahçesi geliyor. 1920 yılında Fransız sanatçı Jacques Majorelle tarafından yapılan, 1947 yılında halka açılan bahçede oryantalizmle modernizmin mükemmel uyumu var. Nilüferler, kaktüsler, palmiyeler, kuş sesleri... Hepsi mevcut. Bu bahçenin en bilinen özelliği ise Yves Saint Laurent ve Pierre Berge aşkı... Majorelle'nin ölümünden sonra bu bahçeyi iki aşık alıyor. Hatta dünyaca ünlü modacı öldükten sonra küllerinin buraya serpilmesini istemiş. Bahçeyi gezerken Laurent'in arkadaşlarına gönderdiği kartpostallardan esinlenerek üretilen takı, çanta gibi eşyaların satıldığı dükkana da mutlaka uğrayın.
Alışveriş ve yemek derseniz modern şehir Gueliz'e geçmelisiniz. Palais Jad Mahal'de lezzzetli yemekler yiyebilirsiniz.
Öğlen yemeği içinse yine Gueliz'deki Grand Cafe De La Poste'ye uğrayabilirsiniz.