İtalya'da, ne kadar gitseniz de mimarisine, doğasına, sanat yapıtlarına doyamayacağınız bir yer Floransa. Amo Nehri etrafında kurulmuş şehrin sokaklarını arşınlarken kendinizi Rönesans'ın kalbinde hissedeceksiniz. Eğer ilk kez gidiyorsanız dikkat, çünkü haritaya bakmak yerine muhteşem mimarilerinde kaybolmayı tercih edeceksiniz muhtemelen. Olsun kaybolun. Zaten Floransa'daki bütün sokaklar sanatsal mimariye, doğal güzelliklere çıkıyor. Tüm bunları keşfederken burnunuza gelen lezzetli yemek kokuları ise arada insanı yoldan çıkarmayı başarıyor.
Akdeniz iklimine sahip şehrin her mevsimi ayrı güzel olsa da ben ilkbaharını ve sonbaharını ayrı seviyorum. Floransa'yı sokaklarda kaybolarak ve belli adresleri önceden saptayarak keşfetmek çok kolay. Ama rehber eşliğinde gezmek isterseniz birçok tur şirketinin Büyük İtalya Turu'nda Roma-Venedik-Perugia sonrası Floransa da yer alıyor.
Klasik Roma turu ise Roma-Floransa ve Venedik hattından oluşuyor. İlk soru "Floransa'da kaç gün kalmalı?" İki gece üç gün yeterli olmayacaktır, tadı damağınızda kalabilir. Süreyi uzatma imkanınız varsa bunu üç gece dört gün yapın.
GEZMEYE MEYDANLARDAN BAŞLAYIN
Birçok şehirde olduğu gibi burada da şehrin hem tarihi hem kültürel yapısını meydanlarda dolanarak anlamak mümkün. O halde tur atmaya şehrin merkezindeki Signoria Meydanı'ndan başlayalım. Bu meydanda hem Palazzo Vecchio (Vecchio Sarayı) hem de Galleria degli Uffizi (Uffizi Müzesi) gibi görmeniz gereken iki önemli yapı bulunuyor. Vecchio Sarayı günümüzde hem belediye binası olarak kullanılıyor hem de bir bölümü müze olarak gezilebiliyor.
MEDICI'NİN OFİSİ ARTIK MÜZE
Burası bir zamanlar Medici Ailesi'nin hem evi hem de merkezi olmuş. O zamanlar asıl ismi Palazzo della Signoria imiş. Aile, Pitti Sarayı'na taşınınca İtalyanca eski anlamına gelen Vecchio adını almış. Sarayın girişinde Michelangelo'nun ünlü Davut heykelinin kopyası bulunuyor. Aslı ise Güzel Sanatlar Akademisi Galerisi'nde sergileniyor. Gücü simgeleyen Herkül ve Cacus heykelini de sarayın girişinde görebilirsiniz.
Sarayın kendisi başlı başına etkileyici bir mimariye sahip. Ama bu mimari, duvarlarında asılı Michelangelo, Giorgio Vasari, Leonardo da Vinci gibi sanatçıların işleriyle bir araya gelince eşsiz oluyor.
Dünyadaki en önemli ve en eski sanat müzelerinden biri olan Uffizi ise İtalyanca ofisler anlamına geliyor. 16. yüzyılda Vasari tarafından tasarlanan bina o zamanlar I. Cosmo di Medici'nin ofisi imiş. I. Francesco döneminden itibarense müze olarak ziyaret edilebiliyor.
Yılda 15 milyon kişi bu müzeyi geziyor. İki kattan oluşan ve U şeklinde koridorlara açılan müzede Botticelli'nin İlkbahar ve Venüs'ün Doğuşu isimli tabloları, Filippino Lippi'nin Madonna ve Çocuk isimli eseri ayrıca Rembrandt, Caravaggio, Leonardo da Vinci, Michelangelo gibi Rönesans döneminin en değerli sanatçılarının eserlerini çıplak gözle görmek mümkün.
Bu arada müzede 11, 12, 13 ve 14 no'lu odalarda sadece Botticelli eserlerinin sergilendiğinin bilgisini vereyim. Benim gibi hayranlarındansanız ilk olarak bu odalara koşmanızı tavsiye edebilirim.
Müzenin özellikle sabah saatlerinde çok yoğun olduğunu da söylemekte yarar var. Öğleden sonra kısmen daha rahat gezebilirsiniz.
KONAKLAMAK İÇİN DUOMO MEYDANI
Signoria Meydanı'nda da pek çok kafede mola verebilir, sosyalleşirken lezzetli İtalyan yemeklerinin tadına bakabilirsiniz. Ama en popüler ve kalabalık meydanlarından biri tıpkı Milano'da olduğu gibi Duomo. Duomo İtalyanca katedral demek. Buradaki meydanda da Floransa Katedrali yer alıyor.
Ayrıca Giotto'nun Çan Kulesi, Aziz Giovanni Vaftizhanesi de yine bu meydanda. Museo dell'Opera del Duomo ise katedral için yapılan sanat eserlerinin sergilendiği ve mutlaka görmeniz gereken bir başka müze. Donatello'nun insan boyutundaki heykelleri, Michelangelo'nun meşhur Pieta heykeli gibi eserleri burada yakından inceleyebilirsiniz.
BİRAZ ŞEKERLİ BOLCA KALORİLİ
Kahvaltı genelde biraz şekerli ve bol kalorili oluyor. Kuruvasan veya reçelli kızarmış ekmek ve ona eşlik eden enfes İtalyan kahvesiyle güne başlayabilirsiniz. Moyo ve Rifrullo kahvaltı için en iyi ve popüler adresler.
İtalyan mutfağı deyince akla ilk olarak pizza ve makarna geliyor. Ama Floransa'da et ön planda. Floransa bifteğini (Bistecca alla Fiorentina) kırmızı et seviyorsanız mutlaka deneyin. Yanında baharatlarla tatlandırılmış patatesle sunuluyor. Bu eti yemek için en popüler ve gayet başarılı adres Trattoria Nerone. Ama benim favori adresim Buca Lapi. Kapıdan içeri girince merdivenlerden aşağı iniyorsunuz. "Mahzene mi geldim?" derken kendinizi sevimli bir trattoria'da buluyorsunuz. Fiyatlar biraz pahalı ama kesinlikle değiyor.
Hem hiçbir yerde rastlayamayacağınız kadar ucuz hem de enfes yemekler yemek için buyurun eski bir akciğer mütehassısı olan Dr. Lacobo'nun Cucina del Ghianda isimli restoranına. İşini bırakıp mutfağa geçen doktorun minicik lokantası her daim dolu. Önde yemekler duruyor, istediğinizi seçip kendinize tabak hazırlatıp kasada ödüyorsunuz. Çok tanıdık geldi değil mi! Zaten doktor da bu sistemi Türkiye'den keşfettiğini söylüyor. Lezzetli ve uygun. 7-8 euro'ya yemekler var.
İtalya'ya gelip pizza yemeden dönmek olmaz. 17. yüzyılda inşa edilen bir kilisenin içinde hizmet veren O Munaciello, önünden geçtiğinizde yüksek ihtimalle fark etmeyeceğiniz ama pizzasını asla unutmayacağınız bir yer. Şık bir ambiyansı var ve akşam yemeği için de uygun. Menüde hangi pizzayı yiyeceğinize karar veremezseniz garsonların tavsiyelerini dinleyebilirsiniz.
SANATSAL MEKANLARA DOYACAKSINIZ
Floransa Katedrali'ni şehrin neredeyse her yerinden görmeniz mümkün. Giriş ücretsiz ama özellikle hafta sonları uzun kuyruklar oluyor.
Şehre tepeden bakmak için katedralin hemen yanındaki Giotto'nun Çan Kulesi'ne çıkabilirsiniz. Bu enfes manzara için epey merdiven çıkmak gerekiyor.
Michelangelo'nun yaklaşık beş metre boyundaki heykeli Davut'un gerçeğini görmek için yılda sekiz milyon kişi Galleria Dell'Accademia'yı ziyaret ediyor.
Amo Nehri'nin güneyinde yer alan Pitti Sarayı Floransa'nın en büyük yapılarından biri. Pitti Ailesi için inşa edilen saray 16. yüzyılda Medici Ailesi'ne satılmış. 18. yüzyılda ise Napolyon hükümet üssü olarak kullanmış. 1919 yılında Kral III. Vittorio Emanuele tarafından halka açılan sarayda Medici Ailesi'ne ait tabloları, mücevherleri ve daha pek çok eşyayı görebilirsiniz. Titian, Raphael, Rubens sarayda işlerini görebileceğiniz ustalardan sadece birkaçı. Sarayın arkasında yer alan Boboli Bahçeleri'ni gezmeyi de unutmayın.
Giorgio Vasari tarafından I. Cosimo'nun isteği ile 1565 yılında yaptırılan Vasari Koridoru, Pitti ile Vecchio sarayları arasında halka karışmadan gidip gelmeyi sağlıyor. Dan Brown hayranları Inferno (Cehennem) filminden bu koridoru hatırlayacaklardır. Profesör Robert Langdon bu gizli koridoru kullanarak peşindekilerden kurtuluyordu. Yaklaşık iki kilomerte uzunluğundaki koridorda Andrea del Sarto, Beccafumi, Bernini gibi dönemin usta sanatçılarının portreleri yer alıyor.