Kim ne derse desin bana göre tatil için en güzel zaman sonbahar. Kalabalık ve beraberindeki gürültü şehre geri dönünce yeniden sükunete kavuşan o güzelim koylar silkinir, kendine gelir ve tüm nimetlerini biz sonbahar tutkunlarına sunar.
Benim gibi düşünen birkaç arkadaşımla sonbaharda bir Yunan Adası'nın tadını çıkarmak istiyor ancak fazla zamanımız olmadığından en yakın nereye gidebileceğimizi konuşuyorduk. Elbette fazla düşünmedik. Çeşme'den sadece sekiz deniz mili ötedeki Sakız Adası'na rota tutmaya karar verdik.
ŞEHRİN KALBİ ANA CADDESİ
Kolayına bir seyirle kısa sürede ana limana ulaştığımızda giriş işlemlerini tamamlayıp sonra karaya çıkıyoruz. Chios, (Hios diye okunur) yakınlardaki diğer Yunan adalarının aksine merkezi son derece büyük ve aradığınız her şeyi bulabileceğiniz türden bir şehir.
İster şehrin kalbi sayılabilecek mağazalarla dolu ana caddesinde turlayıp bir kahve için, isterseniz kordondaki restoranlardan birine oturup limanın tadını çıkarın. Hangi restorana giderseniz gidin aynı lezzeti yakalayacağınızdan emin olabilirsiniz.
BÜYÜLEYİCİ DAĞ KÖYLERİ
Sakız'daki ilk günümüzde araba kiralayarak dağ köylerini ziyaret ediyoruz. Hedefimizde üçü de Ortaçağ köyü olan Olimpi, Pirgi ve Mesta var. Pek büyük bir ada olmayan (842 kilometrekare) Sakız'ın en büyük avantajı köylerinin birbirine çok yakın olması.
Her biri daracık sokaklar ve taş binalardan oluşan köyler, yıllar önce sık sık korsanların saldırısına uğrarmış. Evlerin dipdibe inşa edilmesinin sebebi de işte bu korsan saldırılarından korunmakmış.
Kuleden saldırıyı gören gözcünün uyarısı üzerine köylüler, bir sur gibi köyü kaplayan evlerinin üzerinden kendilerini savunurmuş. Daracık sokakları ve meydandaki ağaç gölgesi altında kalan kahveleriyle Yunan köy hayatını yakından görmek isteyenlerin özellikle bu üç köye uğramasını tavsiye ederiz.
EMPORIOS VE KOMI
İlk günümüzü dağ köylerine ayırdıktan sonra adanın güneyine doğru rota tutuyoruz. Güneye doğru indikçe kıyılar biraz daha çoraklaşıyor. Arada tek tük minik köyler, yalnız kiliseler gözümüze takılıyor. Hayatın bir tarihte takılıp kaldığı bu yerler başka bir dünya gibi.
İlk yüzme molamızı vermek üzere Emporios'a (Emborios) demirliyoruz. Adanın önemli iki koyundan biri olan Emporios ve Komi yan yana bulunuyor, arada sadece bir kayalık var.
Siyah ve yuvarlak taşlı plajıyla ve dik dağlarıyla farklı bir yapıya sahip Emborios ve Komi'nin etrafı SUP ya da botla keşfedebileceğiniz mağaralar, kayalıklar ve girintilerle dolu.
Emporios'taki yüzme molasının ardından adanın en güney noktasını dönüyor ve artık kuzeye doğru tırmanmaya başlıyoruz. Yol boyunca ıssız ve küçük koylara rastlıyoruz. Yolumuzun üstündeki Katofana Koyu güzel bir kum plaja sahip. Zeytin ağaçlarıyla son derece bakir.
Salagonas ise turkuvaz rengi suyuyla özellikle karadan gelen tatilcilerin gözde plajlarından biri. Bunlar gibi küçük koyları geçtikten sonra geceyi geçireceğimiz Lithi köyüne ulaşıyoruz. Son derece izole köyde balıkçılar, bir otel, plaj ve birkaç tavernadan başka bir şey bulunmuyor.
MARMARO'YA VARIYORUZ
Lithi'den sonra kuzeye doğru tırmanmaya devam ediyoruz. 33 millik seyrin ardından bu kez adanın kuzeyinde bulunan Marmaro (Kardhamila), girişindeki yel değirmeni, balıkçı ve onu bekleyen kadın heykeliyle bizi karşılıyor.
Koyun büyük bir kısmının etrafını çevreleyen Marmaro'da birkaç saat geçirmeye karar veriyoruz. Rum mimarisini yansıtan evleri, kafe ve tavernalarıyla sakin birkaç gün geçirmek isteyenler için adeta bir vaha burası.
YEMYEŞİL LAGADA
Marmaro'dan palamarları çözmemizin ardından artık ana limana doğru güneye inmeye başlıyoruz. Ancak öncesinde pruvamızda Lagada var.
Bu arada Lagada'dan önce kısa bir yüzme molası vermek isterseniz, adanın en ünlü plajlarından birinin bulunduğu Pantoukios Koyu'nu öneririz.
Yemyeşil bir vadi içinde bulunan Lagada ise özellikle balık restoranlarıyla ünlü bir balıkçı köyü ve oldukça hareketli. Kolokithias Körfezi'nin de en önemli limanı. Biz de seyahatimizi Lagada köyünde sonlandırıyoruz. Burada keyifli bir yemeğin ardından ana limandan gemiye binip yolculuğumuzu tamamlıyoruz.