Coron, Palawan Adası'nın kuzeyinde minicik bir ada. O kadar küçük ki en uzun noktası 20 kilometre. Adaya Manila'dan kalkan uçaklarla ya da benim gibi El Nido'dan kalkan feribotlarla ulaşabilirsiniz. El Nido'da geçirdiğim üç günün ardından Coron Adası'na gitmek üzere sabah 06.00'da kalkan hızlı feribota bin 760 pezo (yaklaşık 160 TL) ödeyerek bilet alıyorum.
3.5 saatlik yolculuğun ardından El Nido'dan daha sakin ve daha sıcakkanlı bir kasaba karşılıyor beni. Coron'da da El Nido'daki gibi her acentanın düzenlediği turların rotaları ve fiyatları neredeyse aynı. İsterseniz Calauit Adası'nda safariye katılabiliyor isterseniz batıklara dalabileceğiniz bir tur seçebiliyorsunuz. Fiyatları 500-2 bin 300 pezo arasında değişiyor.
Bu arada Coron Adası'nın mercan resifleri ile İkinci Dünya Savaşı'ndan kalan uçak ve gemi batıklarıyla dünyanın en önemli dalış noktalarından biri olduğunu da ekleyeyim. Nitekim adada dalış okullarının yanı sıra profesyonel dalgıçlara yönelik konaklamalı özel dalış turları da bulunuyor.
Ben, 850 pezo'luk bir turu tercih ediyorum. Green Lagoon'un benzersiz renge sahip suyunda yüzerken Quin Reef'te şnorkelle rengarenk sualtı dünyasını seyrediyoruz.
CORON KASABASI
Turumuzun en ilginç duraklarından biri olan Kayangan Gölü'ne ulaştığımızda teknemizi dağların arasındaki bir koya bağlıyor ve başlıyoruz 170 basamaklı merdivenden tırmanmaya. Filipinlerin en temiz gölü olduğu belirtilen Kayangan'a ulaştığımızda giyilmesi mecbur olan can yelekleri üzerimizde gölün serin ve dibi olduğu gibi gösteren berrak suyunda yüzüyoruz.
Coron'daki ikinci günümde bu kez adayı tekneyle değil, bir tricycle kiralayıp karadan gezmeye karar veriyorum. Bir tricycle şoförüyle pazarlık yapıp son derece uygun fiyata (500 pezo) anlaşıyoruz. Kimi köylerde kısa bir mola verip yerlilerle sohbet ediyorum.
Yaklaşık iki saat süren sarsıntılı yolculuğun sonunda Concepcion Şelalesi'ne ulaşıyoruz. Her ne kadar beni karşılayan küçücük şelaleyle hayal kırıklığı yaşasam da ormanda yaptığım yürüyüş son derece tatmin edici oluyor. Sonra yeniden yola çıkıp bu kez Coron kasabasının yükseklerinde yer alan sıcak ve tuzlu su kaynaklarına gidiyoruz. Toz toprak yollarda saatlerce süren yolculuğun ardından havuza bırakıveriyorum kendimi.
YAĞMUR EŞLİĞİNDE YOLCULUK
Ertesi gün istikamet bir kez daha El Nido. Bir gecelik mecburi konaklamanın ardından sabah minibüsle Port Barton'a doğru yola çıkıyorum. Gittiğim köyün nasıl bir yer olduğu konusunda en ufak bir fikrim dahi olmadığından, ara sıra inen şiddetli tropikal yağmurlar eşliğindeki üç saatlik yolculuğumun tedirginlikle geçtiğini itiraf etmem gerek. Nihayet daha önce hiç görmediğim kadar sık bir ormanın içinde duruyor minibüs.
Port Barton, ortalıkta tavukların koşuştuğu, köylü kadınların çalı süpürgeyle evlerinin önünü süpürdüğü bir köy. Eşyalarımı sadece üç kulübeden oluşan pansiyonuma bırakıp plaja ulaştığımda güneş yavaş yavaş batmaya başlıyor. Manzara o kadar büyüleyici ki Port Barton'ın hayallerimden de öte güzellikle bir yer olduğunu fark ediyorum.
ELEKTRİK SADECE AKŞAMLARI
Yaklaşık iki kilometrelik plajın kıyısına kurulmuş, tropikal ormanın arasındaki Port Barton teknolojinin henüz ulaşmadığı, bir tane dahi beton binanın bulunmadığı küçücük bir balıkçı köyü. Elektrik sadece akşamüstlerinden itibaren veriliyor. Banka, ATM ya da döviz bürosu yok. Hepsi de bungalovlardan oluşan pansiyonların hiçbirinde sıcak su bulunmuyor. Küçücük ama dünyanın her bir yerinden gelen, turistik mekanlardan kaçıp sukunet içinde kafasını dinlemek isteyen turistlerle dolu.
Buradaki huzurlu hayat herkesi gevşettiğinden her an farklı bir milletten insanla tanışıyor, yemeğe ya da bir şeyler içmeye davet ediliyorsunuz. Sokaklar dünya mutfaklarından yemekler sunan restoranlarla, incecik kumdan oluşan plaj da bungalov ve kafelerle dolu. Geceleri cibinlikle kaplı yatağınıza uzandığınızda uzaklardan gelen müziğe dalga sesleri ve ormanın içindeki yaban hayatının tuhaf sesleri eşlik ediyor. Port Barton'da tur şirketleri diğer yerlerdekine göre daha az, üstelik çok daha ucuz. Ben de iki gün boyunca renk cümbüşü halindeki mercan resiflerinin şnorkelle tadını çıkarıyorum.
Üçüncü gün ayrılmadan önce ormanın içinde yaptığım yürüyüşle Palawan Adası turumu bu kadar muhteşem bir yerle kapattığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyor ve şükrediyorum.