Isparta, son yıllarda farklı etkinliklerle gündeme gelmeyi başaran ülkemizin gizli hazinelerinden biri... Akdeniz Bölgesi'nin kuzey batısındaki Göller Bölgesi'nde yer alan şehir, bir yandan Türkiye'nin gül bahçesi olarak bilinirken son yıllarda lavanta tarlaları ile de adını duyurdu. Isparta, aynı zamanda tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir şehir. Misafir ettiği uygarlıkların izleri bugün birçok antik kentte görülmekte. Şehir, Eğirdir, Kovada ve Gölcük gölleri, Kovada ve Kızıldağı milli parkları ile pek çok doğal güzelliği de tarihle iç içe sunuyor. İnanç turizminin merkezi olan Yalvaç ile dağcılık, trekking, rüzgar sörfü, yamaç paraşütü, kampçılık gibi aktivitelerin yapılabildiği Eğirdir şehre gelenlere farklı alternatifler de sunuyor. Davraz Dağı ise önemli kayak merkezleri arasında. Ayrıca trekking, mağaracılık ve dağcılık ile pek çok doğa sporunun merkezi. Kanyonlarında rafting ve diğer nehir sporlarını yapmak da mümkün. Isparta'nın Mayıs ayından Haziran ayına kadar gerçekleşen meşhur gül hasadına artık lavanta hasadı da eşlik ediyor. Temmuz aylarında en güzel manzaraları sunan tarlaları görmek için, Kuşçular, Kuyucak, Ardıçlı ve Aydoğmuş köylerine dünyadan ve Türkiye'den pek çok turist geliyor. Ülkemizin en önemli lavanta üretim alanı olan Keçiborlu ilçesinde yer alan Lavanta Vadisi, Fransa'nın Provans köylerini aratmayacak kadar büyük tarlalara ve güzelliklere sahip. Gül hasadı zamanında turlarla şehre gelenler tarlalara girip yerli halkla birlikte gül topluyor. Güllerin işlendiği fabrikalara gidip nasıl işlemlerin gerçekleştiğine de tanıklık ediyorlar.
35 milyon yıllık geçmiş
Sevginin, aşkın, maneviyatın simgesi gül tarih boyunca hep çok kıymetliymiş. Her dönemde insanlığın dikkatini çekmiş, özellikle de kraliçelerin, sultanların ve hükümdarların vazgeçilmezi olmuş. Türk tarihinde, özellikle Divan edebiyatında da maneviyatı, kutsallığı, aşkı tanımlayan bir sembolmüş. Fatih Sultan Mehmet'in Nakkaş Sinan tarafından yapılan minyatüründe, padişahı gül koklarken resmetmesi de, bir yandan gücün, diğer yandan zerafetin simgesi olduğunu göstermiş. 35 milyon yıllık bir geçmişe sahip bu çiçek, güzel kokusu ve beslenmedeki değeri nedeniyle antik çağlardan bu yana efsanelere de konu olmuş, adına şiirler ve ilahiler yazılmış. Gül yağı ve gül suyunun ilk olarak Hindistan ve İran'da üretildiği ve buradan Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya'ya yayıldığı düşünülmekte. Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar için gül bahçeleri çok değerliymiş. M.Ö. 3500'lü yıllarda önce suyu bırakılarak, sonrasında M.Ö. 50'de ise damıtılarak gül suyu elde etme işlemi gerçekleştirilmiş.
İsmail Efendi'nin azmi
Isparta'da gülcülüğün tarihi bu kadar eskilere dayanmıyor. Yaklaşık 150 yıldır bilinen gülcülüğün tarihinde Yalvaç ilçesinden gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi'nin rolü büyük olmuş. İsmail Efendi, iyi eğitimli bir tüccarmış. Isparta ve Burdur çevresinde kurduğu tezgahlarla buralarda dokumacılığı geliştirmiş. 1889 yılında Bulgaristan'ın Kızanlık bölgesinden Denizli'nin Çal ilçesine gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden yağ elde edebildiğini öğrenince bu kişi ile mektuplaşmış ve gülcülük ile ilgili bilgileri edinmeye başlamış. O zamanlara kadar kurak olan Isparta topraklarında ne ekilse verimli olmuyormuş. Pek çok denemenin sonunda 30 dönüm arazinin tamamına gül dikmiş. Üç yıl süren yoğun emekler, tam da fidan almaya başlayacağını düşündüğü dönemde don, kar, rüzgar, yağmur derken boşa gitmiş. Israrla çalışmalarına devam eden İsmail Efendi, dördüncü yılda gül çiçeklerini almış ancak gül yağı çıkaramadığı için bu emekleri yine ticarete dönüşememiş ve kazanç elde edememiş. Hakkında deli söylentileri bile çıkmış ama o, güle olan inancından vazgeçmemiş. Nerede hata yaptığını araştırıp, o konularda daha da bilgi toplayarak bir sonraki yıl daha iyi ürün almayı başarmış. Bir sonraki bahar Gülcü İsmail Efendi'nin bahçesi insan boyunu aşan gül ağaçları ile dolmuş. Bahçesi ve gülleri o kadar güzelmiş ki, dillere destan olmuş. Yüzlerce kişi hasadı bir ay boyunca toplaya toplaya bitiremiyormuş. O güne kadar edindiği tüm bilgilerle, gül yağının ve gül suyunun en güzel halini elde etmiş. Sabır, azim ve çalışkanlıkla yıllarca harcadığı emeğin nihayet karşılığı gelmiş ve artık bu işten çok para kazanır olmuş. 30 dönüm bahçesi, kazandığı paralarla 100 dönüme kadar çıkmış. Isparta halkı da, İsmail Efendi'nin deneyimlerinden, bu toprakların gül yetiştirmeye elverişli olduğunu öğrenmiş. Gülden iyi bir kazanç elde edilebileceğini de görünce, kendileri de tarlalarına gül ekmeye başlamış. İsmail Efendi'nin de yardımları ile her yere ekilen güller sayesinde yıllar içinde Isparta'nın adı gül ile beraber anılmaya başlamış. Atatürk'ün Isparta'ya gelişinde verdiği talimat ile modern gül yağı fabrikasının 1935 yılında kurulması sonucu da artık gül yağı işi sanayiye dönüşmüş.
Kıymetli tür
Rosa Damascena Mill
Dünyada yaklaşık 1350 gül türü tanımlanmış. Türkiye coğrafyasında 24 gül türü kayıtlı olmasına rağmen gül yağı elde etmek amacıyla kullanılan sadece Rosa Damascena Mill. Bu türün birçok çeşidi olmakla birlikte özellikle Trigintipetale çeşidi başta Bulgaristan ve Türkiye olmak üzere Fas, Mısır, İran, Suriye, Hindistan ve Kafkaslar'da gül yağı elde etmek amacıyla yetiştirilmekte. Rosa Damascena Mill; Isparta Gülü, Pembe Yağ Gülü, Yağ Gülü, Sakız Gülü ve Şam Gülü adlarıyla da biliniyor. Pembe renkli ve kuvvetli bir kokya sahip. Gül yağı gerek tıpta, gerekse kozmetik dünyasında artık vazgeçilmez bir ürün. Gül suyu, gül macunu ve gül yağı olarak işlenen gül, baş ağrısı, ateşlenme, bayılma, mide ağrısı, göz kanlanması gibi rahatsızlıkları tedavi etmekte faydalı olduğu antik çağdan bu yana tüm tıp kitaplarında geçmekte. Doğal olarak üretilen gül suyu, zararlı madde içermemesi nedeniyle bazı yiyecek maddeleri ve tatlılarda aroma olarak, cildi besleyici ve dokuları gerginleştirici özelliği nedeniyle vücut ve makyaj temizliğinde kullanılmakta. El ve cilt kremi, el ve vücut losyonu, değişik saç tiplerine yönelik şampuanlarda gül ve ürünleri kullanılmakta. Aynı zamanda beslenmede de, gülün reçeli, lokumu gibi pek çok ürün Osmanlı'dan bu yana sofraları süslemekte.