Hindistan, kendine özgü yaşam tarzıyla her zaman merak uyandıran, 1 milyar 300 milyonluk nüfusuyla da dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri. Hindistan'ın batı sahilinde yer alan Bombay ise 117 milyonluk Maharaştra eyaletinin başkenti. Şehirde 18 milyon insan yaşıyor. Bombay'da ana dil Marathi 18 farklı lehçeyle konuşuluyor. Ayrıca halkın konuştuğu 600 civarında dil var. Bu da Bombay'ın renkli yapısını ortaya koyuyor. Ünü tüm dünyaya yayılan Bollywood sinema endüstrisine ev sahipliği yapan Bombay, yıl boyunca sıcak ve nemli. Şehri ziyaret etmek için en iyi zaman eylül-nisan arası. Hindistan'ın dünyaya açılan ana kapısı durumunda olan Bombay, eskiden yedi adadan oluşuyormuş. Ancak bugün adaların arası doldurulmuş ve 600 kilometrekarelik tek bir kara parçası halini almış.
TEZATLAR KENTİ
Bombay gözle görülür biçimde kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüş durumda. Yani bir tarafta eski Bombay, diğer tarafta ise modern Bombay var. Eski Bombay'da inanılmaz bir yoksulluk göze çarpıyor. Sokaklar çok sayıda evsiz insanla dolu. Bombay'ın en turistik bölgelerinden olan Colaba ve Fort'ta da benzer tezat görüntülerle karşılaşıyoruz. Bir tarafta dünyaca ünlü lüks mağazalar, diğer yanda dilenen ve sokaklarda yaşayan insanlar. Bu görüntü adım başı karşımıza çıkıyor. Trafik İstanbul'da olduğu gibi şehrin en büyük problemlerinden biri. Önceliğin kendinde olduğunu düşünen, kurallara uymayan otomobil sürücüleri 10 dakikalık yolun 30 dakikada gidilmesine neden oluyor. Ancak iki katlı kırmızı otobüsler, rengarenk resimlerle bezeli kamyonlar, siyah renkli küçük taksiler, caddeleri adeta karnaval yerine çeviriyor. Caddede bu ilginç görüntülerle zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor. Bombay'da yedi bin taksi var. Küçük taksilerle yolculuk oldukça eğlenceli. Trafikte yol boş olsa da herkes korna çalıyor. Zaten arabaların arkasında da 'Horn me please' yani 'Lütfen kornayla uyarın' yazısı yer alıyor. Taksilerde taksimetre yok sıkı bir pazarlıkla istediğiniz yere yarı fiyatına gitmeniz mümkün. Taksilerin yanı sıra her gün üç bin otobüs 100 bin adet de üç tekerlekli yolcu taşıyan motosiklet trafiğe çıkıyor. Otobüs duraklarında kantine dönüştürülmüş otobüsler, durak durak dolaşarak yolculara hizmet veriyor. Biz de halkın arasına karışıp banliyö treniyle seyahat ediyoruz. Mahalaxni istasyonundan trene biniyoruz. Vagonlar oldukça kalabalık, pencerelerde cam yok, klima yerine vagonlardaki çok sayıdaki vantilatör yolcuları serinletmeye çalışıyor. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuğun ardından Victoria Terminus olarak bilinen Chhatrapati Shivaji garına varıyoruz. Bize İstanbul'daki Sirkeci ve Haydarpaşa'yı anımsatan bu gardan günde 500 bin yolcu geçiyormuş. Vitraylarla süslü garın yapımına 1887 yılında başlanmış ve yapımı 10 yıl sürmüş. Victoria Terminus bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor. Gar turumuzun ardından rehberimiz bizi çok ilginç bir yere götürüyor. Dhobi Ghat'taki bu açık hava çamaşırhanesi ve iplere asılı rengarenk çamaşırlar ilginç bir görüntü oluşturuyor. 800 işçi her gün buradaki yüzlerce küçük havuzda, kentteki hastanelerin, dispanserlerin, otellerin, rezidansların çamaşırlarını yıkıyor. Bir pantolonun yıkanma bedeli 10 rupi yani 30 kuruş. Yollarda yürürken hemen hemen her köşede şeker kamışının suyunu çıkaran ilginç makinelerden görüyoruz. Şeker kamışı suyu, sıcakta vücuda canlılık ve enerji veriyor. Hindistan'ın lezzetleri bizim damak tadımıza pek uymasa da rehberimizin tavsiyesiyle meyve suyunun tadına bakıp, Oval Meydan'a geçiyoruz. Oval Meydan kriket oynayanların mekanı olmuş. Kriket burada en popüler oyun olsa da Hindistan'ın ulusal oyunu hokey. Parkın hemen karşısında ise Rajabai Saat Kulesi yükseliyor. 19. yüzyıl fener kulelerini anımsatan 79 metre yüksekliğindeki bu muhteşem yapı, 19. yy gotik mimarisiyle inşa edilmiş. Yönümüzü çevirdiğimiz Malabar tepesine giderken yolumuzun üzerine Jain Temple çıkıyor. Dışı beyazlarla boyalı bu tapınağın içi, 24 azizin portreleriyle süslü. İçeride ayakkabıyla dolaşmak yasak olduğundan bahçeye girince ayakkabılarımızı çıkartıyoruz. Ayinden sonra bahçenin arka tarafında mutfakta hazırlanan yemekler yeniliyor. Bombay'da görülmesi gereken bir diğer yer de Hindistan'ın Kapısı. Buradaki Triumphai Kemeri, sahil kenarında tüm haşmetiyle yükseliyor. Kemer, 1911 yılında Kral 5. George ve Kraliçe Mary'nin bu ülkeyi ziyareti anısına yapılmış. 26 metre yüksekliğindeki bu yapı aynı zamanda Bombay'ın da simgesi durumunda.
AKŞAMLARI SERİN VE EĞLENCELİ
Oldukça sıcak olan Bombay, akşamları biraz serinliyor. Özellikle Chowpatty sahili geceleri birbirinden renkli görüntülere sahne oluyor. Chowpatty, dönme dolapları, atlı karıncaları, satıcıları ve büfeleriyle adeta panayır yerine dönüyor. Yüzlerce aile kumların üzerine oturup yemek yiyip sohbet ederken, çocuklar oyunun tadını çıkarıyor. Ertesi gün Gate of India'dan kalkan bir tekneye binerek bir saat yolculuk sonrası Hinduların üç büyük tanrısından biri olan Shiva heykelinin bulunduğu Fil Adası'na ulaşıyoruz. Teknelerin yanaştığı yerden 500 metrelik yolu yürüyerek Fil Mağaraları'na geliyoruz. Mağara girişinde başlarının üzerinde sembolik kaplar taşıyan kadınlar karşılıyor bizi. Yerel giysili kadınlar cüzi bir ücretle kendileriyle hatıra fotoğrafı çektirmemiz için bizi ikna etmeye çalışıyor. Shiva'nın heykellerinin bulunduğu altı mağaranın yer aldığı tepeye yaklaşık 200 basamak tırmanarak ulaşıyoruz. Bu rengarenk büyülü şehirde zaman su gibi akıp geçiyor. Bombay, hafızamızda unutulmayacak şehirler arasındaki yerini çoktan alıyor.
MÜZE EV
Bombay'a gelmişken ulusal kahraman Mahatma Gandhi'nin yaşadığı evi görmeden dönmek istemiyoruz. Gandhi'nin bugün müze olarak kullanılan üç katlı evi birkaç kez restorasyon görmüş. Müzenin ikinci katı, Gandhi'nin hayatının tasavvur edildiği küçük heykelciklerle donatılmış. Üçüncü katta ise Gandhi'nin kullandığı eşyaları sergileniyor.