Türkiye'nin
en büyük adası Gökçeada. Ama bu büyüklüğüne tezat adada yaşam sessiz ve sakin bir şekilde akıyor. Birbirinden güzel Rum köyleri, muhteşem sahilleri de ziyaretçilerine bu huzurlu ortamda rahatça dinlenebilecekleri bir tatil imkanı sunuyor. Eylül ayının ortalarına geldik ama Gökçeada için hâlâ geç kalmış sayılmazsınız. Güneşli günler devam ediyor. Üstelik İstanbul'dan aracınızla yola çıktıktan yaklaşık altı-yedi saat sonra kendinizi adada buluyorsunuz. Adada her bütçeye göre konaklama imkanı mevcut. Ev pansiyonculuğu halkın önemli geçim kaynakları arasında bulunuyor. Fiyatlar ise tahmin edebileceğiniz gibi çok uygun. Adaya varıp otelimize yerleştikten sonra ilk durağımız Kaleköy yakınında bulunan Yıldız Koyu oluyor. Koya giderken yol boyunca başlarında çoban olmadan, etrafta özgürce dolaşan keçiler ve koyunlar dikkatimizi çekiyor. Yabancılara alışkınlar hatta yanımıza bile sokuluyorlar. Koyda ise bizi ilk olarak sert bir rüzgar karşılıyor. Adanın genelinde de hakim olan rüzgar kuzeyden estiği için burası çoğunlukla rüzgarlı oluyor. Yıldız Koyu, 1999 yılında sualtı milli parkı ilan edilmiş. Bölgede koruma altında birçok deniz canlısı bulunuyor. Adanın en güzel plajı ise merkeze 10 km uzaklıktaki Kefaloz. Denizi pırıl pırıl, kumu altın rengi. Burada yüzerken kendinizi akvaryumda gibi hissediyorsunuz. Plajda esen rüzgar kitesurf için de uygun. Sörf yapmak isteyenler buraya geliyor. Kefaloz'da sörf eğitimi de alabilirsiniz. Kefaloz Plajı'nın arkasında bulunan Tuz Gölü ise turistlerin en fazla ilgi gösterdiği yerler arasında. Yazın suyun buharlaşması sonucu tuz tabakasıyla ortaya çıkan doğal göl içerisinde bol miktarda kükürt bulunuyor. Vücuda sürülen siyah çamurun kireçlenmeden, egzamaya, sedeften romatizmaya kadar pek çok hastalığa iyi geldiği söyleniyor.
KALEKÖY HAREKETLİ
Gökçeada'da gün batımının en güzel izlendiği yer Kaleköy. Gün batımında Semadirek Adası ile Kaleköy Limanı'nın görüntüsüne hayran kalanlar fotoğraf çekme yarışına giriyorlar. Kaleköy, Gökçeada'nın en hareketli bölgesi aynı zamanda. Akşamları liman bölgesindeki çay bahçeleri ve restoranlar ile kurulan hediyelik eşya tezgahları adaya hareketlilik getiriyor. Ağırlıklı olarak Rumların yaşadığı Zeytinliköy, adanın merkeze en yakın köyü. Köyde yıkık taş evler, zeytinağaçları ve horoz sesleri arasında dolaşmanın tadı ayrı güzel. Dibek kahvesiyle meşhur olan Zeytinliköy'de yorgunluğumuzu girdiğimiz bir kafede dibek kahvesi içip sakızlı muhallebi yiyerek atıyoruz. Adadaki son günümüzde Tepeköy'e doğru yola koyuluyoruz. Eski adı Agridia olan köy Yunanca'da küçük tarlalar anlamına geliyor. Adında da anlaşılacağı gibi yüksek bir tepe üzerine kurulmuş olan köyün manzarası harika. Tepeköy'de Rum kökenli küçük bir nüfus yaşıyor. Gezerken çok fazla sayıda tek edilmiş, yıkık evlere rastlıyoruz. Her yıl 14-16 Ağustos tarihleri arasında burada Meryem Ana Panayırı etkinlikleri yapılıyor. Tepeköy'ün hemen yakınında, içinde tarihi bir çınarın bulunduğu büyük bir piknik alanı bulunuyor. Gökçeadalılar hafta sonları burada piknik yapıyor. Çınar ağacının yanındaki çeşmeden akan memba suyunun tadını ise hiçbir yerde bulamazsınız. Hepimiz kana kana içiyoruz.
ZEYTİNİN HER ÇEŞİDİ VAR
Adada her türlü organik ürün var. Zeytinin her çeşidini bulabileceğiniz gibi zeytinyağı ve zeytinyağı sabunu da satın alabilirsiniz. Bunun dışında ada kekiği, keçi peyniri, keçi sütü, dibek kahvesi ve Gökçeda'nın meşhur tatlarından olan bademli kurabiyelerinden de mutlaka alın.
ULAŞIM FERİBOTLA
İstanbul'dan yola çıktıysanız Gökçeda'ya kendi aracınızla TEM yolu üzerinden gidebilirsiniz. Tekirdağ, Keşan, Gelibolu, Eceabat istikametini izleyerek Kabatepe Limanı'na ulaşıyorsunuz. Buradan feribota biniliyor. Feribot yolculuğu da yaklaşık 1.5 saat sürüyor.