Alaçatı
otellerinin ortak özellikleri var: Küçükler bir kere. Hap kadarlar. Dört beş odaları var, odanın içinde de kımıldayacak çok az alan. İki kişinin aynı anda çarpışmadan dolaşması, insanın ayağını yatağın/sandalyenin ayağına takıp ciyaklamadan ayrılması zor... Bahçe de sınırlı oluyor dar sokaklardan, sıkışık metrekarelerden payını alarak. Şöyle yayılacak rahat bir alan, ara ki bulasın. Buna karşılık kahvaltıları hem sempatik hem zengin genellikle. Ki ikisinin bir arada olması çok da sık rastlanan huy değil! Ortak bir estetik var ya Alaçatı'da, kahvaltı sofrasına da yansıyor o. Örtüsüyle, kap kacağıyla, natürel renk ve tonlarıyla, sofra düzeniyle öncelikle göz dolduruyor kahvaltı. Ege peynirli-zeytinli, ev yapımı reçelli ve de simitli-börekli-poğaçalı içeriğiyle de hem göz hem mide doyuruyor. Yine de hem nitelik hem nicelik olarak bu kadar dolu dolu kahvaltıya alışık değiliz bir Ege kasabasında. Kurulmuş olan büyük sofra, bir dekorasyon dergisinden fırlamış gibi. Duvardaki resimler, çanaklar, alet edevat güzel bir kere. Çeşit bol ama standart açık büfe mamulü değil hiçbiri. Yan tarafta da fırından çıkmış börek, türlü hamur işi formunda tehlikeli günahlar! Tek kusur: Böyle bir sofra kurmuş olsam o boyozu hiç çıkarmam, saklarım mutfağa, kuşlara veririm! Neyse ki (ya da maalesef ki mi demeli) sonra sıcak brownie çıkıyor fırından! Kahvaltı önemli bir otel için ama eğer etrafta insanı mağdur etmeyecek şekilde bir kafe, fırın vs varsa, olmasa da olur. Yurtdışında misal, özellikle kahvaltı almamak daha iyidir çoğunlukla. Gözünüze kestirdiğiniz bir kafeye uğrama, o köşede gözünüzü kamaştıran sandviçleri tatma imkânı verir. Alaçatı çok fazla kahvaltı seçeneği sunmaz ama sonuçta orada da İmren Fırını var, Köşe Kahve var... İki lokma bir şey atıştırıp çay/kahve içilebilecek yer, illa ki bulunur. O yüzden de bir otelin en öne çıkan yanı kahvaltısı olmayabilir. Ama yatak... Yatak önemli. Yastık... Yastık önemli... Duş fıskiyesi... O en önemli. Tazyik. Bir otel odasından beklediğim en birinci şey: Tazyikli duş fıskiyesi! Yerini yadırgayan, yatağı beğenmeyen, yastığını arayan biri değilim. Her yerde uyurum, iyi uyurum. Ama iki otel yatağını unutamıyorum doğrusu: Biri Bodrum'daki Mandarin Oriental. Biri de bu. Allahım, nerdeyim? Neyin üstündeyim? Bulutlarda mı uyuyorum? Burası Alaçatı'daki Alavya. Erkan Tabanca & Rana Erkan Tabanca'nın, alımlı oteli... Kahvaltısı evet iyi, yemekleri açık ara fark atacak bu yaz çünkü Alaçatı'nın en eski ve iyi markası Agrilia buraya taşınmış durumda. Ama odalarıyla da ciddi fark atıyor. Yatak ve yastıklar hakikaten dikkat çekecek kadar rahat, odaların ebatı da Alaçatı standartlarının üç katı filan olsa gerek. Sıkıntı, bunaltı yok. Maddi imkânların estetik beğeniyle bir araya gelmesi çok iyi bir şey. Belli ki hiçbir şeyden kaçınılmamış, hiçbir detay atlanmamış ama işte hiçbir şey de üstünüze gelmiyor. Sakin. Ferah. Huzurlu. Mimari de gözünüzü okşuyor, peyzaj payzaj kokmayan bol ağaçlı, çiçekli yemyeşil bahçe de... Otelin adı niye Alavya? 'Ay lav yu' yani 'I love you'dan geliyor. Rana Tabanca'nın kızı küçükken 'Ay lav yu'yu (tam da zamane çocukları gibi) 'Alavya' şeklinde söylermiş, oradan geliyor. Tatlı, şirin bir durum... Ben de hepinizi Alavya diyerek bitireyim!
İZMİR HAVALİMANINA BRAVO!
İzmir
Adnan Menderes Havalimanı'nı alkışlıyoruz. Avrupa'daki en çevreci 20 havalimanı arasına girdi çünkü. Nasıl becerdi bunu? İklim değişikliğinin başlıca nedenlerinden olan karbon salımlarını nötralize ederek... Ankara Esenboğa Havalimanı da geçen yıl bu seviyeye erişmişti. Her iki havalimanı da TAV tarafından işletiliyor bu arada. Yine her ikisi de Uluslararası Havalimanları Konseyi ACI Europe tarafından yürütülen Havalimanı Karbon Akreditasyonu programında en üst seviyeye yerleşti. Level 3+ yani yıldızlı pekiyi! Başarılarının devamını dileriz!
GAZİANTEP'TE BULGUR FESTİVALİ
Gaziantep
Mutfağı'nı yere göğe koyamayanlar haksız değilmiş; UNESCO tarafından gastronomi kenti seçildi biliyorsunuz Gaziantep. Ya da şöyle diyelim: UNESCO tarafından gastronomi dalında 'Yaratıcı Şehirler Ağı'na kabul edildi. O da bunun hakkını veriyor, geleneksel lezzetlerin tanıtımına destek olmaya devam ediyor. Önümüzdeki hafta sonu misal, 28-29 Mayıs'ta Bulgur Festivali düzenleniyor. Yurtiçinden ve yurtdışından şefler, gastronomik bilirkişiler... Seminerler, workshop'lar, eğlenceli oyunlar, yarışmalar... Böyle şeyler olacak ve tarihçesinden beslenmedeki yerine, geleneksel pişirme şekillerinden yenilikçi yöntemlere, Gaziantep'te hayat iki gün boyunca bulgur çevresinde dönecek.