Çanakkale'ye
bağlı Gökçeada'ya İstanbul'dan TEM otoyolunu kullanarak gidiyoruz. Tekirdağ, Keşan, Gelibolu derken Eceabat üzerinden Kabatepe Limanı'na ulaşıyoruz. İstanbul, Kabatepe arası yaklaşık 350 km. Kabatepe Limanı'ndan Şehir Hatları'na bağlı arabalı vapur ile iki saate yakın bir yolculuktan sonra ise nihayet Gökçeada Kuzu Limanı'na varıyoruz. Gökçeada'ya ayak bastığımda hayallerimde canlandırdığım yemyeşil bir ada yerine farklı bir görüntüyle karşılaşmak itiraf etmeliyim, bende hayal kırıklığı yaratıyor. Ama moralimi bozmadan seyahatin tadını çıkarmaya karar veriyorum.
KAHVALTI VE DENİZ
Ada merkezinde bulunan otelimize yerleştikten sonra kahvaltımızı yapacağımız yere gidiyoruz. Açık büfe kahvaltının sunulduğu bahçe içerisinde şirin bir restoran burası. Kahvaltıdan sonra ise istikamet Aydıncık (Kefaloz) sahili. Aydıncık sahilinin denizi tertemiz, kumu ise muhteşem. Rüzgarı sörfe uygun olduğu için sörfçülerin de tercih ettiği bir plaj. Sörf sporuna merakınız varsa plajdan malzeme kiralayabiliyorsunuz. Hatta sörf kurslarında eğitim alma imkanı da mevcut. Aydıncık'ta bir de tuz gölü bulunuyor. Göle girerek çamur banyosu yapıp cildinizi güzelleştirebilirsiniz. Eklem, romatizma, cilt ve böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenmekte. Oraya kadar gidip denememek olmazdı. Komik bir görüntü oluştursa da biz de çamur banyomuzu yaptık. Yaz aylarında tuz gölünde flamingolar konakladığından bu dönemde birçok araştırmacı ve fotoğrafçı adayı ziyaret etmekte. Adada Aydıncık dışında, Gizli Liman, Yuvalı, Uğurlu, Pirgos, Lazkoyu, Kuzu Limanı, Sualtı Milli Parkı'nın da içinde bulunduğu Yıldızkoy, Mavikoy ve Yelkenkaya plajları bulunuyor. Adanın güney sahilleri yumuşacık kumla kaplıyken, kuzey sahilleri ise çakıllı. Adanın çevresini saran sahilin büyük bir bölümü kumsallardan oluşmakta ve çoğu hala bakir durumda.
GÜN BATIMI KEYFİ
Akşam otelimizde duşumuzu aldıktan sonra güneşin batışını izlemek için eski bir Rum köyü olan Yukarı Kaleköy'e gidiyoruz. Türkiye'de güneşin en son battığı noktada, eşsiz manzaranın keyfini çıkartıyor ve bol bol fotoğraf çekiyoruz. Plajda geçirdiğimiz saatler ve gün batımı keyfinin ardından Gökçeada'nın sürprizlerle dolu bir ada olduğunu anlıyorum. Gezip keşfettikçe ada tüm güzelliklerini önümüze seriyor. Kendi suyu kendine yeten tek ada olma özelliğini de taşıyor Gökçeada. Adanın her yerinde tatlı su kaynakları bulunmakta. Akşam yemeğimizi muhteşem gün batımı eşliğinde yedikten sonra gece hayatı ile ünlü olan Aşağı Kaleköy'e iniyoruz. Burada barlar, restoranlar, oteller, pansiyonlar, çay bahçeleri ve gezi kordonu bulunmakta. Kordon boyu gezintimizi yapıp hediyelik eşyalarımızı alıyoruz.
ZEYTİNLİKÖY'DEYİZ
Ertesi gün sabah kahvaltıdan sonra adanın başka güzelliklerini keşfetmek için otelimizden ayrılıyoruz. Eski bir Rum köyü olan Zeytinliköy'e ulaşıyoruz. Kilisesi, çamaşırhanesi, tipik Rum evleri, ağaçları, çiçekleri ile şirin mi şirin bir köy burası. Çiçekler ve yeşillikler içerisinde hepsi ayrı güzellikte bulunan kafelerin hangisinde oturacağımızı şaşırıyoruz. Zorda olsa birini seçip meşhur dibek kahvesi ve sakızlı muhallebinin tadına bakıyoruz. Zeytinliköy'den sonra Tepeköy'e gidiyoruz. Burada tarihi bir çınar ağacı bulunuyor. Hemen altındaki çeşmeden ise buz gibi doğal kaynak suyu akmakta. Sıcak havanın etkisiyle ulu çınarın altında ufak bir mola verip, gölgesinde dinleniyor ve buz gibi suyuyla serinliyoruz. Tepeköy'den içeri doğru gidildikçe, su değirmenlerini, tepe yamaçlarında sayısı belli olmayan rüzgar değirmenlerini görüyoruz. Yine eski bir Rum köyü olan Dereköy bir sonraki durağımız. Tarihi evlerinde ve çamaşırhanesinde yaşanmışlıkların izlerini görmek ayrı bir duygu yaşatıyor bize. Köyün doğal kaynak suyu mutlaka içilmeli. Gökçeada, ilçe merkezi ve dokuz köyden oluşmakta. Adada Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden gelen Türkler ile Rumlar farklı kültür ve dine mensup olmalarına rağmen hoşgörü ve kardeşlik içinde kendi kültürlerini yaşayabiliyor. Çocuklar sabahtan akşama kadar sokakta güven içinde oynuyor. Kimse kapısını kilitlemiyor. Komşuluk ilişkileri eskiden olduğu gibi ve bizim özlemini sürdürdüğümüz tarzda devam ediyor. Her evin bahçesi var ve yiyecekler doğal ortamında yetişiyor. Bu kadar güzel, sakin, dingin organik yaşamın içinde Gökçeada, insanın ömrünü uzatan, yaşanacak bir yer olma özelliğini taşıyor.
ADADA KEKİK BALI DA ÜRETİLİYOR
Adanın ekonomisi tarım, hayvancılık, balıkçılık ve turizme dayanmakta. Gökçeada'da yüzyıllık zeytin ağaçlarından elde edilen, zeytinyağı düşük asit derecesi ve organik olması sebebi ile çok değerli. Özgürce dolaşan keçilerden elde edilen sütün, peynirin eşsiz lezzeti hiçbir yerde bulunamayacak tatta. Kekik, zeytinyağı sabunları, adaya özgü karadut reçeli ve ev şarapları ile domates, incir, zeytin ve kabak reçelleri de ünlü. Adada bolca kekik olduğundan kekik balı da üretilmekte. Doğal meyvelerden yapılan enfes dondurmasından tadın.