Bir varmış, bir yokmuş diye başlar masallar... Canavarları alt eden, düşmanlarını yenen kahraman prens, güzeller güzeli prensesle evlenip şatolarında refah içinde güzel bir hayat yaşamaya başlar. Ülkede yaşayan insanlar da huzur ve mutluluk içindedir. Bu masalları dinlerken yemyeşil ormanlarla çevrili, içinden bir nehir geçen bir dünya hayal ederdim. Ancak ne yalan söyleyeyim; böyle bir yerin var olabileceğine de hiç ihtimal vermezdim. Ama varmış! Prag'dan üç saatlik bir mesafede bulunan Cesky Krumlov, işte böyle bir kasaba. Zaman burada durmuş gibi... Kırmızı kiremit çatılı evleri, şehre bakan tepedeki kalesiyle bu minik şehirde dolaşırken kendinizi Ortaçağ'a ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Tabii ki bu minik kentin böyle el değmemiş kalmasının nedeni 500 yıldır hiç savaş görmemesi. Komünizmin en koyu dönemlerinde harap olan Cesky Krumlov 1990'lardan itibaren adeta yeniden doğmuş. 1992 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunan kasaba; Hollywood filmlerine de set olmuş.
Pinokyo'nun Maceraları,
Sihirbaz,
Dream City ve
Hostel bu filmlerden bazıları.
KALE 13'ÜNCÜ YÜZYILDAN
Şehre büyük araçlarla girmek yasak olduğu için otobüsümüz şehir dışında park etti. Tüm heybetiyle ziyaretçilerini selamlayan iki kayanın üzerine inşa edilmiş kalenin zarif mimarisini görünce büyülendim. Kemerlerle süslü Cloak (pelerin) Gate, Cesky Krumlov'un ana kapısıymış. Kale kapısından içeri girdiğim anda bastıran yağmura rağmen bu şirin kasabanın neşeli çehresi hemen beni sardı. Kente bakan bir tepenin üzerine kurulan kale, 13'üncü yüzyılda inşa edilmiş. Gotik, rönesans ve barok unsurlar barındıran kale aynı zamanda bir şato. Kale kompleksinde; manastır, tiyatro salonu ve bira işletmesi gibi birimler de bulunuyor. 1302'den itibaren Rosenberg Ailesi'nin ikamet ettiği kale, yaklaşık 300 yıl sonra sonra Eggenburg Ailesi'ne geçmiş. Kalenin son sahipleri ise Schwarzenberg Hanedanı'ymış. Ancak 1947'de müzeye dönüştürülmüş. Hızlanan yağmur yüzünden kaleye çıkamayınca önce hayal kırıklığına uğradım. Ancak bu şehirde yapılacak o kadar çok şey var ki... Vltava Nehri, kent içinde at nalı şeklinde kavis yaparak yoluna devam ediyor. Ortadaki yarımada, tahta ve taş köprülerle ana karaya bağlanmış. Ahşap köprüden geçip nehir kenarındaki sevimli sıra sıra evlere hediyelik dükkanlarına, kafelere bakarak yürümeye başladım. Arnavut kaldırımlı daracık sokaklardan geçip nakış gibi işlenmiş binalarla çevrili bir meydana çıktım. Eski Şehir Meydanı'nın (Namesti Svornosti) tam ortasında 1716'da dikilen Marian Veba Sütunu yükseliyor. Hemen hemen tüm Avrupa kentlerinde görünen bu sütunlar; ya ölenlerin anısına ya da vebadan korunmak için adak olarak yapılmış. Eski Şehir Meydanı'nda gotik iki binanın birleştirilmesiyle oluşturulan belediye binası sadeliği ve zarafetiyle dikkat çekiyor. Bu arada şehirle ilgili kulaktan kulağa yayılan söylentilerden biri de burada bir dönem çok ünlü simyacıların yaşadığı. Söylenen o ki; bu simyacılar, yaşadıkları binaların üzerine simya motifleri nakşetmişler.
MÜZELER
Cesky Krumlov'da gezecek çok sayıda müze ve sanat merkezi var. Bunlardan biri de 20'nci yüzyılın en önemli ressamlarından ve bir dönem kentte yaşayan Egon Schiele adına kurulan müze. Schiele adına açılmış olanlar gibi şehirde birçok müze yer alıyor. Şehir turundan sonra nehir kıyısında şirin bir kafede oturup bir İtalyan yemeği sipariş ettim. Çünkü av eti ağırlıklı Çek mutfağı damak zevkime hiç hitap etmedi. Tatlı niyetine de Çek Cumhuriyeti'nde çok ünlü olan treldenik'i denedim. Açılan hamurlar bir şişin etrafına sarılıp pişiriliyor. Pişen hamur daha sonra tarçınlı ya da karamelli şekere batırılıyor. Anlayacağınız pek bir özelliği yok ama nehir kenarında oturup bu tablo gibi kasabayı izlemek yeterince doyurucu oluyor.
KANOYLA NEHİR TURU
Cesky Krumlov, küçük bir şehir ama yapacak pek çok aktivite bulabilirsiniz. Bisikletle şehri dolaşabilir ya da kiraladığınız kanolarla nehirde gezintiye çıkabilirsiniz. Kültür-sanat etkinliklerinin çok yoğun olduğu kentte değişik festivaller düzenleniyor. Beş Yapraklı Gül Festivali ile Yaz Gündönümü bu etkinliklerden bazıları.