21 Haziran pazar sabahı valizlerimizle Karaköy'e doğru yola çıkıyoruz. Yolculuk yapacağımız Celebrity Equinox gemisi bir gün önceden İstanbul'a gelmiş. Dünyanın dört bir yanından gelen yolcular burada buluşuyor, çünkü seferin hareket noktası burası. 7. kattaki odamıza yerleşiyoruz. Ve akşam saatlerinde İstanbul'a el sallayarak limandan ayrılıyoruz. Önümüzde uzun mu uzun bir yol var. Gemi ile seyahat ettiğim için idmanlıyım. Bu nedenle önce keşfe çıkıp, restoranların yerini, mağazaları, spor salonunu, spa'yı, casino'yu, gösteri merkezini keşfe çıkıyoruz. Yön belirlemek önemli. Ki, ben üçüncü gün neyin nerede olduğunu ancak öğrenebildim. Hiç gemi yolculuğuna çıkmayanlar için şöyle bir özet geçelim. Gemide 3 bin 500 yolcu, 2 bin 500 personel var. Yani büyük bir trafik söz konusu. Denizde olduğunuz zaman sıkılmamanız için gereken her şey düşünülüyor. Çeşitli aktiviteler, çay saatleri, müzik dinletileri vs... Sabah koşusu yapanlar mı istersiniz, basket ya da tenis oyanayanlar mı!!!
Başınız dönebilir
Sabah
gemimiz Salerno'ya doğru yol alırken 5'te uyanıyor ve balkonumuzdan tüm Amalfi sahilini izliyoruz. Kahvaltıdan sonra hemen bir araba kiralayıp otobandan Sorento'ya ulaşıyoruz. Limon cenneti Sorento'da dolaştıktan sonra bir restorana oturuyoruz. Türk olduğumuzu öğrenen müzik grubu Serdar Ortaç'ın Karabiberim ve Sezen Aksu'nun Ah İstanbul şarkılarını çalınca tüm yorgunluğumuzu unutuyoruz. (Memleket özlemi basıyor tabii!) Bu keyifli moladan sonra yeniden yola koyuluyoruz. Daracık ve virajlı yollardan yaptığımız yolculuğun ardından Positano karşımıza çıkıyor. Kuşbakışı bakıyoruz önce. Sonra içine giriyoruz. Kendi aramızda "Acaba buralarda ev fiyatları nasıldır? İstanbul'a dönünce bir araştıralım" diye şakalaşıyoruz. Rüya gibi bir yer gerçekten de... Ardından Amalfi... Bir yanımız deniz, bir yanımız dağlar ve göz alabildiğine yeşillik. İnsan daha ne ister ki? Akşam gemideyiz. Bu gece son gecemiz. Yarın sabah Roma'ya varacak ve gemiden ayrılacağız. Herkes biraz hüzünlü. Ama güzel anılar insanı mutlu kılıyor. Biz Roma'dan İstanbul'a dönmeyip, trenle önce Floransa'ya, oradan da Pisa'ya geçtik. Ve ben İstanbul'a döndüğüm günün sabahında yeniden Venedik'e uçtum. Çok yoruldum ama yüzlerce fotoğraf ve anıyla döndüm. Bir insan bir tatilden daha fazla ne bekler ki!
Mimozalar ve lavlar
Avrupa'nın
en yüksek faal yanardağı Etna'ya tırmanıyoruz... Bütün bir bitki örtüsüne ve yaşam alanlarına yayılmış lavlar bizi şaşırtıyor. Bir evin sadece çatısı görünüyor. Ama asıl şaşırtan bu bitki örtüsünde göz alabildiğine uzanan mimoza ağaçları. Ziyaret edilebilen en üst noktaya, 1910 metredeki Silvestri Katedrali'ne çıkıyoruz. Oralardan aşağı bakınca sapsarı bir görüntü. Yukarı bakınca ise bütün haşmetiyle Etna. Bir ara bulutlar artıyor, sis basıyor. Kendimizi uçakta gibi hissediyoruz. Ve zengin alüvyonlu topraklardan dolayı Catania Ovası'nın bu denli verimli olduğunu öğreniyoruz. Ve dönüş yolu... Gemiye yetişmemiz gerek. Kaptan bizi beklemez! Akşam gemide kaptan gecesi var. Kadınlar tuvalet, erkekler smokin giyiyor. Biz o denli hazırlıklı olmadığımız için idare eder bir vaziyette yemeğe katılıyoruz. Geminin orta salonunda danslar ediliyor, herkes mutlu, güleryüzlü... Sohbet ettiğimiz insanlar, seyahatin bitecek olmasından dolayı üzüntülü. Gemi seyahatini çok seviyor ve her sabah farklı şehirlerde uyanmanın büyüleyici bir şey olduğunu söylüyor.
Masal şehir Taormina
Taormina
Sicilya'nın en çok turist alan kasabası. Manzarası süper, tarihi eserleri çok iyi korunmuş. Şehrin iki kapısı arasında uzanan bir kilometrelik caddede sayısız kafe, mağaza var. Ortaçağ dönemi tipik evleri ve tabii çiçekli balkonlarıyla Taormina'yı uzun uzun yaşamak gerek. Ama bizim zamanımız kısıtlı çünkü Etna'ya çıkacağız.
Gemiyle seyahatte merak edilenler
Hayır gemi sallamıyor. Korkmayın.
Yemeklerden çekinmeyin. Dünya mutfağının örneklerinden istediğinizi yiyip içebilirsiniz.
Gemi hareket halindeyken vergisiz alışveriş yapabilirsiniz.
Hijyene çok önem veriliyor. Merak etmeyin.
Karaya ayak bastığınız andan itibaren çok yoruluyorsunuz ama akşamlar size kalmış. Açık alanlarda oturup güneşin batışını, yıldızları izlemek, dalgaların sesini duymak insanı dinlendiriyor.
Ya hastalanırsam korkunuz olmasın... Tabii ki seyahatte rahatsızlanmak çok kötü bir şey ama gemide de neredeyse şehir hastanelerini aratmayacak bir hastane var.
Gemi seyahati pahalıdır diye düşünmeyin. Şu günlerde ülkemizinin güneyinde yapacağınız herhangi bir tatilden daha ucuza bile gelebilir.
Gitmeden önce biraz dersinize çalışırsanız, limanlarda rehberli turlara katılmadan kendiniz dolaşabilir, bütçeyi sarsmazsınız.
Biz balkonlu kabinde kaldık. Gayet rahattı ve hiç de küçük değildi. İç kabinler de var. Fiyatları daha uygun. Ama tecrübe etmedim, bilemem.
İlk durağımız Mikanos...
Pazartesi günü öğle saatlerinde varıyoruz. Ama aşırı rüzgardan dolayı gemimiz limana yanaşamıyor. Açıkta demirliyoruz. Karada da durum farklı değil. Rüzgar insanı sersem ediyor. Sahilde dolaşırken, Türk kahvesi içebileceğimiz bir yer arıyoruz. Yunanlar, Türk kahvesi dediğimizde ısrarla "Greek coffee" diyorlar. Aramızda böylesi bir çekişme yaşanıyor. Yaşanılan büyük kriz Mikanos'a hiç uğramamış gibi. Hâlâ siesta var. Binlerce yolcu şehre inmesine rağmen çoğu dükkan açılmış değil. Şehir turumuzu yaptıktan sonra Eva's Garden adlı restorandayız. Evin annesinin elinden çıkma lezzetleri oğlu gururla masaya getiriyor. Türk olduğumuzu öğrenince bizimle sohbet ediyor. Bahçeli evin fiyatının 4 milyon euro olduğunu söylüyor. "Anlaşılan sende kriz yok" diyor, gülüşüyoruz. Ve akşam saatlerinde neredeyse bizi denize sürükleyecek bir rüzgardan kurtulup tekneyle gemimize ulaşıyoruz. İstikamet Malta, Valetta... Ve fakat, Malta'ya ulaşmak için koca bir günü ve geceyi denizde geçirmemiz gerek. Sıkıcı mı? Değil. Mağazalar açılıyor, herkes kendini alışverişe vuruyor. Restoranlar tıklım tıklım. Denizin ortasında olduğunuz için yabancılarla sohbetler kuruluyor, herkes birbirini tanır hale geliyor. Kimi yüzüyor, kimi güneşleniyor. kimi Akdeniz'e karşı jakuzi keyfi yapıyor. Gemi seyahatlerinde en önemli nokta tabii ki çok planlı programlı hareket etmeniz. Yani zamanı çok iyi kullanmanız gerekiyor. Biz de Malta Valetta'ya iner inmez küçük bir şehir turu yapıyoruz. Sonra bir taksi şoförüyle anlaşıp bizi Mdina'ya götürmesini istiyoruz. 50 euroya gidiş dönüş için anlaşıyoruz. Dört kişi olduğumuz düşünülürse, fiyat gayet makul. Şehrin sessiz ve dar sokakları insanı büyülüyor. Kendizi bir film platosunda hissediyorsunuz. Temiz, rengarenk ve büyüleyici atmosferi ile şehir insanı içine çekiyor, ayrılmak istemiyorsunuz. Ama zaman kısıtlı. Son hızla gemiye dönmek durumundayız.
İtalya'nın başına buyruk çocuğu Sicilya
Yukarıdaki
tarif seyahatimizde tanıştığımız ve sonra da birlikte geziler yaptığımız Design Travel'ın genel müdürü Sakıp Erensoy'a ait. Zaman zaman rehberlik de yapan Sakıp, bize hemen Sicilya bilgileri aktarıyor. Biz de Baba filmini konuşuyoruz. Sakıp anlatırken Catania'daki Duoma meydanına ulaşıyoruz. Hemen bir kafeye oturup siparişlerimizi veriyoruz. Kafenin sahibi tam bir Sicilyalı. Baba filminden fırlamış gibi. "Ah, işte bulduk!" diyoruz. Sokaklarda gezinip havayı soluduktan sonra Taormina'ya doğru hareket ediyoruz.