Kış
turizmi açısından Uludağ'ın popülaritesi tartışılmaz, yıllardır kış ve eğlence denince akla gelen ilk yerlerden. Her yaşa ve her kitleye hitap ettiği konseptiyle ziyaretçilerini büyüleyen Uludağ, gerek manzarası, gerek kış sporlarına olanak sağlaması açısından eğlenceli vakit geçirmek için gerçekten ideal. İstanbul'da yaşayan biri olarak, kar bizim için çoğu zaman çile, kilitlenen trafik demek. İstanbullu olarak kara yabancı değiliz ama Uludağ'daki karı gördükten sonra kar görmediğime kanaat getirdim ben. İstanbul'dan Uludağ'a gitmenin iki yolu var. Öncelikle etrafı seyrede seyrede gideyim diyorsanız otobüs ulaşımı tam size göre. İkinci seçeneğiniz ise deniz otobüsü. Eğer benim gibi garanticiseniz yaptırdığınız otel rezervasyonunun boşa gitmesini istemiyorsanız, tercihinizi otobüsten yana kullanın. Çünkü kış koşulları nedeniyle bazı zamanlar seferler tüm gün boyunca iptal edilebiliyor. Yok ben deniz havası alacağım diye ısrarcı oluyorsanız, ulaşım için kendinize bir B planı hazırlayın. Bu kadar otobüs yanlısı konuştuktan sonra hemen belirtelim, Uludağ'a İstanbul'dan direkt otobüs seferi yok. Önce Bursa'ya gitmeniz gerekiyor, İstanbul-Bursa arası otobüs ile yaklaşık 4 saat sürüyor. Uludağ'a ulaşım için otogarın önünden şehir merkezine giden otobüslere binebilirsiniz. Şehir merkezine geldikten sonra Uludağ için yine iki alternatif sözkonusu. İster şehir merkezinden Uludağ'a direkt giden servis araçlarını isterseniz teleferik yolculuğunu seçin. Hem yol kısa sürsün hem de Uludağ'ın o büyüleyici atmosferini yukarıdan görmek istiyorsanız teleferik kullanmanızı tavsiye ederim. Teleferiğin ücreti 15 TL. Yol, yaklaşık 25 dakika sürüyor. Sisli ve yoğun kar yağışı olan günlerde bu hizmeti kullanamıyorsunuz. Ben garantici olduğum için yine kara yolunu seçtim. 12 TL karşılığında servis araçlarıyla normal şartlarda 45 dakikada Uludağ'a ulaşıyorsunuz fakat dağa araçla tırmanırken yoğunlaşan kar yağışı ve sis ulaşımı olumsuz etkiliyor. Bir de buna zincir takmadan zirveye çıkmaya çalışan bilinçsiz sürücüleri eklersek yol biraz sıkıcı olabiliyor. Bir de yıkılan ve yolu kapayan ağaçlar var. Anlayacağınız sizi maceralı bir yolculuk bekliyor. Biz 1.5 saatte zirveye çıkabildik. Yolculuk biraz yorsa ve sıksa da zirvedeki manzarayı görünce tüm yorgunluğunuz gidiyor. Etrafınızı saran dağlar, yerde bulunan 3 metre kar ve karla kaplı çam ağaçlarının oluşturduğu manzarayı görünce, kendi kendinize "Evet, doğru bir tercih yaptık" diyorsunuz.
KAR GÖZLÜĞÜ ÖNEMLİ
Otele vardığımız gibi çantalarımızı odaya bıraktık ve kendimizi doğaya attık. Her yer metrelerce karla kaplı olduğu halde, hava İstanbul'dan sıcaktı diyebilirim. Sıcak dediğime bakmayın belki de üstümdeki kıyafetler beni iyi koruduğu için öyle gelmiş olabilir. Yanınıza bot, şapka, eldiven, atkı alın demeyeceğim zaten oraya gidiyorsanız bunları düşünmüşsünüzdür. Asıl yanınıza almanız gereken su geçirmeyen bir kar pantolonu ve yine soğuğa, suya karşı dayanıklı bir mont olmalı. Kış sporlarından hangisini yaparsanız yapın bu dediklerimle daha konforlu zaman geçirebilirsiniz. Ve elbette yanınızda mutlaka bir kar gözlüğü bulunmalı. Uludağ'ın havası hiç belli olmuyor. Her an kar ya da rüzgar şiddetlenebiliyor ve gözlerinizi açamaz duruma geliyorsunuz. Gelelim aktivitelere. Tabii ki ilk sırada kış sporları var. Kayak, buz pateni ve snowboard Uludağ'da yapabileceğiniz sportif aktiviteler arasında. Spor yapmam diyorsanız kar motoruyla zirvenin eşsiz güzelliğine daha yakından tanıklık edebilirsiniz. Biz snowboard denedik. 50 TL karşılığında snowboard tahtasını bir günlüğüne kiraladık. Bizim gibi ilk kez snowboard yapacaksanız kesinlikle Uludağ'ın deneyimli hocalarından ders alın. Dersin 1 saati 140 TL. 1 saatlik dersin sonunda kaymak için teleferik ile 10 TL (öğrenci) karşılığında Uludağ'ın eşsiz manzarasını görmek için zirveye çıktık. Ve kaymaya çalıştık. Zaman zaman küçük düşmeler yaşasak da çok eğlenceliydi. Etrafta bizim gibi çok acemi vardı. Siz siz olun, çok dikkatli davranın. Çünkü kayak sırasında yaşanan kazalar bazen ciddi sonuçlar doğurabiliyor.
DOYUMSUZ MANZARA
Zirveye sadece kaymak için çıkılmıyor. Hem manzarası müthiş hem de zirvede bulunan kafenin ambiyansı gerçekten çok güzel. İçeride kocaman bir şömine var, çıtır çıtır yanan. Yiyecek olarak tercihimizi sucuk-ekmekten yana kullandık. Tavsiye ederim gayet lezzetliydi. Güleryüzlü ve yardımsever garsonları da unutmadan geçemeyeceğim. Şömine başında karnımızı doyurduktan ve ısındıktan sonra tekrar teleferik ile aşağıya indik. Bu arada bol bol doğa yürüyüşü yaptık ve elbette Uludağ'ın insanı büyüleyen doğasını fotoğrafladık. Gece hayatına gelirsek öyle çok fazla alternatif yok ama zaman geçirebileceğiniz, mutlu ayrılabileceğiniz birkaç mekan var. İster canlı müzik dinleyin, isterseniz şömine başında kahvenizi içip, kitabınızı okuyun. Uludağ eşinizle, çocuğunuzla, sevgilinizle, ailenizle ve arkadaşlarınızla gidip mutlu dönebileceğiniz bir yer. Bu keyifli ama kısa tatilin tadı damağımızda kaldı, "Yine geliriz" diyerek birbirimizi teselli ettik. Ve geri dönmek üzere yola çıktık. Dönüşte, aşağı inmek için teleferiği tercih ettik. Teleferiğe giden minibüsler ile kişi başı 2 TL karşılığında ulaşımınızı sağlayabilirsiniz. Yol yaklaşık 20 dakika sürüyor ve Bursa'dasınız. Bursa'ya gelmişken İskender yemeyi ihmal etmeyin. Biz Bursa şehir merkezine 10 dakika uzaklıkta olan İskender İskenderoğlu'nda yedik. Ve daha önce yediklerimizin İskender olmadığına karar verdik. Öyle ki kapıda sıra vardı. Biz 15 dakika bekledik ama 1 saat sıra bekleyenlerin olduğunu duydum. Mekan iş ticarete dökmemiş, gayet tok satıcılar. Lezzeti anlatamam, tatmanız gerek. İki kişi 60 TL karşılığında karnımızı doyurduk ve buraya çok yakın olan Ulu Camii'ne gittik. Camii alıştığımız camilerin çok dışında gerçekten adı gibi ulu, kesinlikle görülmeye değer. Cami ziyaretinin ardından artık dönme vakti deyip, Bursa Otogarı'na gitmek üzere 38 M otobüsüne bindik ve hafta sonu tatilimizi burada noktaladık.