Amsterdam kanallar üzerine kurulu bir şehir. Şehrin kanallar üzerine kurulmasının amaçlarından biri de ulaşımı sağlamak. Bu kanallar hâlâ ulaşım için kullanılmakta. Şehrin sokaklarını bir ağ gibi saran kanallar, muhteşem mimariye sahip binalar ve laleler turistlere görsel bir şölen sunuyor. Oldukça fotojenik olan bu şehirde kanalların yanı sıra bisiklet de önemli bir ulaşım aracı. nereye baksanız bisiklet görüyorsunuz. Zaten bu kadar bisikletin olduğu yerde trafik olması insana mantıksız görünüyor. Düz bir yapıya sahip olan bu şehri baştan sona bisiklet ile turlayabilirsiniz. Trafikte geçiş önceliği bisikletlilerin ikinci sırada yayalar var sonra da araçlar geliyor. Kentin trafik düzenlemesi olması gerektiği gibi, insanın hayatını kolaylaştırıyor. Amsterdam'da yaşadığım bir olay açıkcası beni şaşırttı: Şehrin en işlek bölgesi olan Dam Meydanı'nda yürürken karşılaştığım tramvay durdu ve bana yol verdi. Koca tramvayın benim için durması, yol vermesi bireye duyulan saygının en büyük göstergesi gibi geldi bana. Şehrin sokakları alışılmışın dışında çok dar. Birbirine benzeyen sokaklarda kaybolursanız panik yapmayın genellikle her sokak Dam Meydanı'na çıkıyor.
ŞEHİR VERGİSİ ALINIYOR
Otelinize yerleşmeye gittiğinizde sizden şehir vergisi istenirse şaşırmayın. Çünkü turistlerden 60 euro şehir vergisi alınıyor. Huzur dolu Amsterdam gündüzleri hareketli ve her damak zevkine hitap edecek lezzet duraklarına sahip. İsterseniz Hollanda'ya özgü yemekler yiyebilirsiniz. Türk mutfağından vazgeçmem diyorsanız Türk restoranları ve hatta simit evleri mevcut. Aç kalmazsınız yani. Şehre genellikle genç nüfus hakim. Yerli halk güler yüzlü ve yardımsever. Gün içinde yapabileceğiniz çok sayıda aktivite var. Giderken yanınıza yağmura ve soğuğa karşı sizi koruyacak kıyafetler alın mutlaka. Birdenbire yağmur, kar yağıyor ve sonra aniden güneş açıyor. Gece hayatı gündüzden çok daha hareketli. Hatta gece açık olan kafe sayısı gündüzden çok daha fazla diyebilirim. Amsterdam geceleri başka bir kimliğe bürünüyor. Tavsiyem yanınıza gelen sokak satıcılarına aldırış etmeyin. Genellikle kalabalık yerlerde zaman geçirmeye çalışın çünkü bazen ıssız sokaklar tehlikeli olabiliyor. Söylemeden geçmeyeyim; Amsterdam'da geçirdiğim dört gün boyunca hiç polis görmedim. Herhangi bir güvenlik sorunuyla karşılaştığımı söyleyemem ama siz yine de tedbiri elden bırakmayın.
YEMEDEN DÖNMEYİN
Hollanda peyniri: Sokak pazarlarında hiç görmediğiniz kadar çok peynir çeşidiyle karşılaşacaksınız ve kafanız karışacak. Peynir almadan önce küçük porsiyonlar halinde tadına bakın. Sonrası sizin damak zevkinize kalmış.
Patat : Bize göre patates onlar için Patat. Amsterdam'da adım başı patates satan dükkan var diyebilirim. Amsterdam halkı patatesi çok tüketiyor. Alt tarafı patates deyip geçmeyin Hollanda'ya özel soslarla çok lezzetli oluyor. Deneyin ve görün.
Haring: Çiğ balık. İlk duyulduğunda kulağa hoş gelmiyor olabilir. Bende 'haring'in lezzetini tatmadan önyargı ile yaklaşmıştım. Haring Kuzey ülkelerinde çok tüketilen bir balık türü. Balık küp doğranmış soğan ve turşu ile servis ediliyor. Çiğ balık yiyemem diyenler için benim formülüm, sandviç ekmeğinin içinde yemeniz çok daha kolay olabilir.
Poffertjes: Hollandalılar genellikle bu yiyeceği kış mevsiminde tercih ediyor. Gözünüzde minik bir krep canlandırın. Küçük bir kağıtta üzerine pudra şekeri dökülerek servis edilen bu krep lezzetiyle tatlı isteğinizi bastıracak.
GÖRMEDEN DÖNMEYİN
Madame Tussauds Müzesi: Birçok ünlünün balmumu heykeli müzede sergileniyor. 25 euro karşılığında Brad Pitt, Marilyn Monroe ve Bob Marley'le fotoğraf çektirebilirsiniz.
Çiçek Pazarı: "Çiçek pazarında ne olabilir?" diyebilirsiniz. Avrupa'da birçok ülkede çiçek pazarı var burayı farklı kılan özellik Çiçek Pazarı'nın kanal üstünde olması. Tam anlamıyla yüzen bir çiçek pazarı hayal edin, doyamayacaksınız.
Amsterdam Müzesi: Dam Meydanı'na 5 dakika mesafede olan müzeye giriş 10 Euro. Müzede Ortaçağ'dan günümüze Amsterdam ile ilgili birçok parça var. Müzede resimler, modeller ve arkeolojik buluntular sizi bekliyor.
Artis Hayvanat Bahçesi: Belgesellerde hayranlıkla izlediğimiz birçok hayvana çıplak gözle bakmak için kaçırılmaz bir fırsat. Hayvanlarla doğayı bir araya getiren bu hayvanat bahçesine giriş 18 Euro.
Amsterdam Arena: İyi bir futbol seyircisiyseniz altyapısıyla kendini dünyaya tanıtan ve müzesinde birçok kupası olan Ajax'ın stadını görmeden dönmeyin. Kazanılan kupalar ve Ajax tarihine katkıda bulunan futbolcuların eşyalarına 12 euro karşılığında tanıklık edebilirsiniz.
Ice Bar: İçerisi -5 derece olan bir bar düşünün. Barın içine özel tasarlanmış soğuğa karşı dayanıklı elbiseler ile giriyorsunuz. İçecek servisi için buzdan bardak kullanılan bu barda yine buzdan heykeller sizi bekliyor.
Van Gogh Müzesi: 1973 yılında kurulan bu müzede ağırlıkla ünlü ressam Van Gogh'un eserleri sergileniyor. Müzede 700'e yakın mektup ve 500 çizim bulunmakta. Tarih kokan bu müzeye giriş ücreti 14 euro.
Vondelpark: Şehir stresinden uzak, kafa dinlemek isteyenlerin en favori adreslerinden birisi olan bu parkı bisikletle turlamanızı tavsiye ediyorum. Keyifle zaman geçirebilir, bol bol fotoğraf çekebilirsiniz.
NE ALINIR ?
Hollanda'nın sembolü olan lalenin tohumu alabilirsiniz.
Antikaya ve sanata meraklıysanız kurulan bit pazarlarında eşi benzeri olmayan hediyelik eşyalar dikkatinizi çekecek.
Hollanda'ya özgün saatler
Şapka, tişört gibi Amsterdam'ı anlatan tekstil ürünleri.