Madrid
zengin tarihi mirasıyla canlı bir kültür ve sanat merkezi olarak biliniyor. Tarihinden biraz bahsetmek gerekirse Napolyon Savaşları (1800-1815) sırasında Fransız işgali altına giren Madrid, Joseph Bonaparte'ın tahta geçmesinden sonra başlayan milli ayaklanmada öncü bir rol oynadı. 19. yüzyılın ikinci yarısında şehre modern bir görünüm kazandıran planlı bir yapılaşma başladı. Başlamakla kalmayıp bu muhteşem mimariyi tarihlerine sahip çıkarak korumuşlar ve günümüze kadar ulaştırmayı başarmışlar. Madrid serüvenim Barajas Airport'a inmemle başladı. Uçaktan inip pasaport kontrolüne giderken çok tedirgindim. İlk yurtdışı seyahatimdi ve hiç bilmediğim bir yere gidiyordum. Pasaport kontrolünden geçtikten sonra tüm endişem gitti. Türkiye'de çok duyduğum Türkler ve İspanyolların birbirine benzediğine dair sözler artık daha doğru geliyordu. Hem fiziksel olarak Türklere çok benziyorlar hem de yardımsever ve sıcakkanlılar. Otelime gitmek için ulaşım yolu olarak metroyu seçtim. Metro hatları çok gelişmiş olan şehirde istediğiniz neredeyse her yere metro ile gidebiliyorsunuz. Barajas Uluslararası Havaalanı, şehir merkezi Puerta del Sol'a (Güneş Kapısı) 13 kilometre mesafede. Bu havaalanı, şehre 8 numaralı pembe terminal ile bağlı. Puerta del Sol'a gitmek için öncelikle 8 numarayı, daha sonrasında Tribunal'den güney kesime giden 10 numaralı terminali, en son olarak da 1 numaralı metroyu kullandım ve toplamda 3 avro verdim. Puerta del Sol meydanına gitmem yaklaşık 20-25 dakika sürdü.
ŞEHRİN SIFIR NOKTASI PUERTA DEL SOL
Ve sonunda yeryüzüne çıktım. Büyük heyecanla gittiğim Puerta del Sol meydanındaydım. Metrodan çıkar çıkmaz sokak sanatçılarını izlemekten kendinizi alamıyorsunuz. Bir yanda futbol topuyla yıldız futbolculara taş çıkaran hareketler yapan top cambazı, diğer yanda gitar çalan sokak sanatçısı ve tabii ki muhteşem bir mimariye sahip binalar... Şehrin hareketli ve dinamik bir yapısı olduğunu o an anladım. Bu şehirde genç nüfusun fazlalığı da dikkatimi çekti. Yurtdışından Madrid'e okumak için gelen çok öğrenci var. Otelimiz Puerta del Sol meydanının hemen çaprazındaydı. Puerta del Sol meydanı çok büyük bir meydan. Meydanın bir ucunda Madrid'in sembolü olan ağaçtaki çilekleri yemeğe çalışan ayı heykeli var. Bu heykelin tam çaprazında ise Madrid'in sıfır noktası var. Bu nokta ne işe yarar diye sorarsanız İspanya'daki kentlerin Madrid'e uzaklığı bu noktadan ölçülüyor.
TRAFİK SORUNUNU ÇÖZMÜŞLER
Meydanın ortasında iki farklı oturma yeri var. Bu noktalar meydanda buluşan insanlar için bekleme noktaları. Madrid'in hemen hemen her sokağı bu meydana çıkıyor. Dolayısıyla sürekli hareketli ve kalabalık. Kalabalık olması trafik olduğu anlamına gelmiyor. İspanyollar ulaşımın büyük bir bölümünü yer altından metro ile hallediyor. Bu da trafiği çok rahatlatıyor. Madrid güvenli bir şehir. Kaldığım beş gün içerisinde herhangi bir olayla karşılaşmadım. Ülkede yaşayan insanlar turistlere karşı cana yakın ve yardımsever. Şehrin gelir kaynağının büyük bölümünü turistler oluşturuyor.
LEZZETLİ ATIŞTIRMALIKLARIN BAŞKENTİ
Madrid'e giderken ne yerim diye hiç düşünmeyin. Adım başı yemek yiyebileceğiniz mekanlar var. İspanyol mutfağı çok zengin bir mutfak olduğu için damak zevkinize uygun yiyecek bulmanız çok kolay. Madrid deniz kıyısında bir şehir olmamasına rağmen mutfağı deniz ürünleri bakımından da çok zengin. Cocido madrileno (etli nohuta benzer bir yemek) bizim damak zevkimize çok yakın bir tat. Madrid'e gitmeden önce çok duyduğum tapas ise İspanyolların yemekten önce gelen mezeleri. Tapaslar genelde balık ve soslu yiyeceklerden oluşuyor. Eskiden İspanyollar içkilerinin içine toz, sinek girmesin diye bardakların üzerine tabak koyarlarmış. Daha sonra bu tabakları içkiyle yenen mezelerle doldurmaya başlamışlar. Bu tabaklara da tapas denirmiş. İspanya'da iş çıkışı bir tapas bara gidip şarapla tapas yemek vazgeçilmez bir alışkanlık. Madrid'in en iyi tapas barları turistik eski şehir bölümünün dışında.
10'A UĞRAMADAN DÖNMEDİK
10 da ne dediğinizi duyar gibiyim. Atletico Madrid'in 10 numarası, gururumuz Arda Turan'ı kastediyorum. Eski Galatasaraylı milli futbolcumuz Arda Turan iki sezondur Madrid'in köklü kulüplerinden Atletico Madrid'te top koşturuyor. İstanbul'dan Madrid'e kadar gidip onu görmemek olmazdı. Ortak tanıdığımız vasıtasıyla ulaştık kendisine. Antrenman sonrası Arda Turan'ın tesislerden çıkmasıyla beraber Atletico taraftarı hemen yanına gidip fotoğraf çektirdi ve imza aldı. Taraftar Arda'yı çok seviyor. Taraftarların gitmesinin ardından kendisiyle 15-20 dakika sohbet etme şansı bulduk. Arda Turan'la ilk defa karşılaşmıştım. Gayet sıcakkanlı, samimi ve misafirperver bir tavrı vardı. Bu tutumu sadece bana karşı böyle değil, onu ziyarete gelen herkesi bu şekilde karşılıyor. Türk insanının Arda Turan'ı orada görmek istemesi onu çok mutlu ediyor. Siz de giderseniz sakın tereddüt etmeyin. Yeter ki sizin orada olduğunuz tarihte Atletico'nun maçı deplasmanda olmasın.
TEK BİLEKLİKLE DÖRT GECE KULÜBÜ
Akşam 19.00'dan sonra durgunlaşan Madrid sokakları saatin 23.00'ü göstermesiyle bar ve diskolardan gelen müzik sesleriyle hareketlenmeye başlıyor. Gece hayatı cuma, cumartesi ve pazar gecesi yoğun. Yaşlı nüfus daha sakin yerleri tercih ederken, gençler kalabalık gruplar halinde barların yolunu tutuyor. İnsanlar gece kulüplerinin broşürlerini dağıtarak sizi mekanlara davet ediyor. Farklı bir konseptleri var. 10 avro verip bir içki alıyorsunuz. Size bir bileklik veriyorlar. O bileklikle o gece Madrid'de istediğiniz üç farklı gece kulübüne daha girebiliyorsunuz. Eğlence saat 5.00'e kadar devam ediyor. Barlarda pop şarkılar eşliğinde dans ediliyor. İspanyollar gece boyunca tek bir mekanda kalmayı sevmiyor. Geceyi sürekli farklı barlara giderek geçiriyorlar. Dolayısıyla her keseye göre eğlence mekanı mevcut. Şık bir yere girmek istiyorsanız kıyafetinize kesinlikle dikkat etmelisiniz.
İSTEYENE STAD İSTEYENE PARK
1- Gran Via: Sadece Madrid'in değil Avrupa'nın en canlı ve en büyük caddesi. Alışveriş için çok fazla alternatif var. Aynı zamanda tasarımıyla ünlü Metropolis binası da bu bulvarın üzerinde. A'dan Z'ye aradığınız her şeyi burada bulabilirsiniz. Şehrin gece hayatı merkezlerinden birisi de burası. Hem yemek yiyeceğiniz restoranlar hem de oturup zaman geçirebileceğiniz kafeler mevcut. Fiyatlar bize göre pahalı ama elbette onlar için ucuz. 30 avro'ya gayet şık bir ayakkabı, 40 avro'ya ise güzel bir elbise alabilirsiniz.
2- Plaza De Mayor: Büyük meydan anlamına geliyor. Puerta del Sol meydanından yürüyerek buraya kolaylıkla gelebilirsiniz. Meydanın üç tarafı binalarla kaplı ve ortasında büyük bir at heykeli var. Benim gittiğim tarihte binaların restorasyon çalışmaları sürüyordu. Bu meydan aynı zamanda sokak sanatçılarının yoğun olduğu bir yer. Özellikle pandomim sanatçılarıyla karşılaşabilirsiniz.
3- Prado Müzesi: Resim ve heykel müzesi olarak kurulan bu müze binlerce esere ev sahipliği yapıyor. Prado Müzesi'ne 14 avro karşılığında giriyorsunuz. Müze içerinde çok fazla eser olduğu için gitmeden önce araştırmanızda fayda var.
4- Santiago Bernabeu Stadyumu: Burası şehir merkezine biraz uzak. Bu yüzden metroyla gitmenizi tavsiye ederim. Puerta del Sol'dan yaklaşık 30 dakika sürüyor. İneceğiniz durak, tarihinde defalarca kupa kazanmış, elde etmediği başarı kalmayan Real Madrid'in stadı Santiago Bernabeu durağı. Televizyondan defalarca maçını izlediğim, birçok dünya yıldızı futbolcuyu bünyesinde barındıran Real Madrid'in stadına giriş için 25 avro ödememiz gerekiyor. Stad aynı zamanda bir müze. İçeriye girer girmez o büyülü atmosfere kendimi kaptırıyorum. İlk olarak stadyumu geziyorum. 85 bin 454 kişilik bir kapasiteye sahip. İnanılmaz bir atmosfer var. Tüm cephelerinde dört kat bulunuyor. Buna rağmen tribünler sahaya uzak değil. Atmosfer o kadar etkileyici ki gözlerinizi kapattığınızda kendinizi maçın ortasında, oyuna girmek üzereymiş gibi hissediyorsunuz. Müze bölümü ise Real Madrid'de oynamış futbolcuların elde ettiği başarılar ve onların eşyalarıyla dolu. Ve tabii ki sayamadığım kadar çok kupa. Bu müzede Real Madrid'de oynayan iki Türk futbolcu Hamit Altıntop ve Nuri Şahin'e dair eşyaları görmek ise ayrıca insanı mutlu ediyor. Müze çıkışında 'dream box' teknolojisi sayesinde istediğiniz bir Real Madrid'li futbolcu ile 15 avro karşılığında fotoğraf çektirebiliyorsunuz.
5- Parque Del Buen Retiro: Eğer gezmekten yorulduysanız dinlenilecek en güzel yerlerden birisi burası. Doğayla iç içe olan bu park huzurun adresi, ağaçlarla dolu. Günün yorgunluğunu atmak için çimlere uzanın, gözlerinizi kapatın ve kuşların sesini dinleyin. Aynı zamanda bu park çok sayıda heykele de ev sahipliği yapıyor.
6- El Rasto: Madrid'in en büyük bit pazarı. Burası resmi tatiller dışında pazar günleri açık. İçeri girer girmez kendinizi renk cümbüşünün içinde bulunuyorsunuz. Meyve ve sebzenin yanında ilginizi çekecek ikinci el eşyalar da bulabilirsiniz.
7- Plaza De Espana: Madrid'in büyülü meydanlarından birisi burası. Burada Cervantes, Don Kişot ve Sanço Panza heykellerini görebilirsiniz.
8- Almudena Cathedral: Almudena Cathedral'i modern bir yapıya sahip. Yapımına 1883 yılında başlanan katedral 1993 yılında bitmiş. Yapıya granit ve mermer hakim. Katedralin girişinde iki tane kule var.