ABD'li
ünlü aktrist Shirley MacLaine'in yıllar önce Türkçeye
Kamino / Bir Ruh Yolculuğu adıyla çevrilen kitabını ilk okuduğumda aklım "Kamino'nun yani yolun, Samanyolu'nun tam altından geçtiği ve gökyüzündeki bu yıldız sisteminden gelen enerjiyi yansıtan ley çizgilerini izlediği söylenmektedir" yorumuna takılmıştı. MacLaine, İspanya'nın kuzeyindeki Santiago de Compostela Camino adı verilen bu 700 kilometrelik hattı zor da olsa yürümüş, yolculuk sırasındaki ruhsal izlenimlerini kitaba aktarmıştı. Sözü edilen ley hatları, yaşam gücünü, farkındalıkları ve ruhsal enerjiyi artıran bir alan olduğuna göre benzeri olmayan bir rota olmalıydı. Daha o yıllarda hem bu farklı enerjiyle temas etmek hem de Samanyolu yıldız kümesinin altında hayallere dalmak için bu yolculuğu yapmaya karar vermiştim.
SİMYACI'YA DA İLHAM OLDU
Derken günün birinde ünlü yazar Paulo Coelho'nun
Hac adlı kitabı da Türkçeye çevrildi. Coelho da Pireneler'den yola çıkıp Santiago'ya uzanan bu Ortaçağ rotasını yürümüş, çok etkilenmiş, geçmişe doğru ruhani bir yolculuk yapmış, üstelik
Simyacı romanını da yine bu rotadan ilham alarak yazmıştı. Doğada uzun yürüyüşleri sevenler bilir, her yeni rota yeni bir keşif demektir ve günlerce süren yolculuklar bittikten sonra artık yolculuğa çıkmadan önceki siz değilsinizdir. Bu tarz klasik rotalar, üzerimizde bu kadar büyük değişimler yaratabiliyorsa, kim bilir İspanya'da binlerce yıldır yürünen kamino (yol) hattı nasıl bir etki yaratıyordu? İşte geçen ay THY'den İspanya'nın kuzeyde yer alan Galiçya bölgesinin başkenti ve aynı zamanda UNESCO Dünya Mirasları listesinde olan Santiago de Compostela'ya davet alınca, nihayet yıllar sonra bu yolculuğu yapmamın zamanı geldiğini hissettim. MacLaine ve Coelho'nun izinde yürüyebilecektim. Bilbao aktarmalı yaklaşık 5,5 saatlik uçuşumuz boyunca da hep günde kaç kilometre yürüyebileceğimi düşündüm, durdum.
GÜNEŞ SAAT 22.00'DE BATIYOR
Yazın güneşin saat 22.00'ye doğru battığı Santiago de Compostela'ya gidebildim ama itiraf etmeliyim vaktim olmadığı için 700 kilometrelik yolu yürüyemedim. Ama iki gün boyunca gördüm ki içsel yolculuk yapmak isteyenleri bu kadar içten bekleyen başka bir şehir yoktur. Dünyanın en eski oteli olarak kayıtlara geçen ve 16. yüzyıla tarihlenen otelimiz Pomodore, şehrin surlarla çevrili alanının tam ortasında... Bu görkemli otelin önündeki meydanın bütün gün sırt çantalı, elinde bastonu olan her yaştan ve milletten yürüyüşçüyle dolup taşmasının nedeni, hemen çaprazındaki Santiago Katedrali. Bir tarafında belediye, diğer tarafında ise rektörlük binası olan meydanın bu neşesinden bir süreliğine de olsa ayrılıp bu gizemli şehri yürüyerek tura çıkabiliriz... Bizi taşlarla kaplı dar sokaklar, kamino hattının sembolü olan, başta denizkabuğu ve bastonlar olmak üzere her türlü hediyelik eşyanın satıldığı küçük dükkanlar, vitrinlerini bademli keklerin süslediği pastaneler, müzeler, 16. yüzyıldan beri eğitim veren tıp fakültesi ve tabii iddialı tapas barlar bekliyor. Romalılar 2 bin yıl önce gelip bu bölgeyi alınca adı Galitia oluyor. Müzik, dans gibi kültürel özellikleri İspanya'nın güneyine benzemiyor. Daha çok İskoç, İrlanda gibi Kelt özellikleri taşıyor. Okyanusun etkisiyle sonbahar ve kış ayları hep yağışlı geçiyor. Yılın hemen hemen yarısı yağışlı olduğu için de yazın yemyeşil bir doğa manzarası hakim oluyor bu bölgede...
KATEDRAL MEYDANI ŞENLİK YERİ
Yürüyüşçüler önce Santiago Katedrali'ne uğruyor, sonra 30 kilometre daha yürüyerek Atlas Okyanusu kıyısındaki Finis Terre'de maceralarını tamamlıyor. Katedralin meydanı ise sanki panayır yeri gibi... Birbirine sarılanlar, uzanıp katedrali seyredenler... İçi 12. yüzyılda yapıldığı gibi korunan katedralin dışı ise 18. yüzyılda Barok mimariye çevrilmiş.
GALİÇYA DENİZ ÜRÜNLERİ MERKEZİ
İspanya'nın hangi bölgesine giderseniz gidin deniz ürünlerine doyabilirsiniz ama Atlas Okyanusu'nun kıyısındaki Galiçya deniz ürünlerinin merkezi sayılıyor. Kırmızı biber ve zeytinyağıyla servis edilen ahtapot başta olmak üzere istiridye, deniz levreği, kalkan levreği, fener, sardalya, kum midyesi ve mevsimine göre diğer bütün balıkları bulabilirsiniz.
SEMBOLÜ DENİZ KABUĞU
12 havariden biri olan St. James'in kemiklerinin Santiago Katedrali'nin türbesindeki sunağın altında olduğuna inanılıyor. Bu yüzden şehirdeki katedral yeniden doğuşu simgeliyor. Günahlarından affedilmek için 12. yüzyıldan itibaren buraya gelenlere o tarihte kağıt belge yerine, boyunlarına deniz kabuğu takıldığı için bu sembol bugün bile hala önemini koruyor. Geçen yıl 270 bin kişi yürüyerek Santiago'ya geldi.