İtalya konusunda uzman olan rehber Canan Arıksoysal ile birlikte Roma'ya iner inmez hemen arabamızı kiraladık. "Arabayı ben kullanayım" dedim, "Sen de yolları takip edersin." Ve yola koyulduk. Hesabımıza göre 185 kilometre sonra kalacağımız otele ulaşacağız. Ve fakat saatler geçiyor biz hâlâ yoldayız. Navigasyonun aldatmasıyla kuzeye doğru çıkacağımıza doğuya doğru gittiğimizi saatler sonra fark ediyoruz. Ama kimin umurunda. Yollar güzel, manzara süper. Düzlükler güneşli, dağlarda ise kar var. Elle çizilmiş resim gibi. Yol boyu Ortaçağ'dan kalma köylerden geçiyoruz dönüş yolunda. Sonunda beş saatlik yolculuğun ardından gece karanlığında otelimize, Borgo Dei Conti Resort'a varıyoruz. Otel, Perugia'ya 10 dakika mesafede. 50 yıllık zeytin ağaçlarının da yer aldığı yemyeşil bir cennet. 1800'lü yıllarda yapılan otel Kont Rossi Sconti ailesine aitmiş. Her yer yemyeşil. Sabah bir horozun sesiyle uyandım. Bahçeye yürüyüşe çıktığımda kuş seslerinden başka hiçbir ses duymadım. Zaten otelin bulunduğu bölge "İtalya'nın bahçesi" olarak nitelendiriliyormuş. 58 odalı otelde konferans salonları, büyük bir yüzme havuzu, Türk hamamı ve halka açık bir kütüphane bulunuyor. Pek çok ünlü marka yeni ürünlerin lansmanını bu atmosferde yapıyormuş. Şatoda evlenmek isteyenler bu adresi not etsin. Bir gecelik konaklamanın ardından tekrar yollara düşüyoruz. Bu kez adresimiz Saturnia'daki Terme Di Saturnia Oteli. 1,5 saatlik yolu yine uzatıp üç saatte Saturnia'ya ulaşıyoruz. Yollar tablo gibi. Saatlerce orman içlerinden, küçük köylerin arasından gidiyoruz. Bu sessizlik ve huzur kendi hayatlarımızda yaşadığımız onca gürültüden sonra insana bambaşka bir duygu veriyor. Sık sık arabayı durdurup fotoğraf çekiyorum. Ortaçağ'dan kalma köylerde durup bakkaldan alışveriş yapıyor, insanlarla sohbet ediyor, yeniden yolumuza devam ediyoruz. O küçücük yerleşimlerde bile 12.00-16.00 arasının siesta zamanı olduğunu öğrenince şaşırıyorum. Bu durağan hayatta bir de siesta ha! Belki de herkesin yüzünün gülmesinin, mutlu olmalarının sırrı burada. Belki de biz hatalıyız! Terme di Saturnia bir golf ve spa oteli. Golf kısmını bilmem ama spa'sı muhteşem. Doğal kaynaklardan çıkan termal havuzun 32 derecelik suyunda yüzdükten sonra bu kez soğuk sulara giriyoruz. Güneşleniyoruz. Yaz mevsimimiz gelmiş oluyor. Spa merkezi olarak dünyanın ilk 20'sinde yer alan otel bu konuda çok iddialı. Fiziksel ve ruhsal iyileşmenin yanı sıra suyun içeriğindeki minerallerin ve bundan elde edilen kozmetiklerin mucizeler yarattığını söylüyorlar. Uzman doktorların kontrolünden geçtikten sonra size uygun olan ne varsa öneriliyor. 70 hektar alana yayılmış bu doğa dostu otelin sebzelerini kendi yetiştirdiği bir bahçesi ve bir de Michelin yıldızlı restoranı var. Barda görevli David'le konuşurken; Dilek Sabancı'nın da burayı tercih ettiğini öğreniyoruz. Sadece David değil, bütün çalışanlar müşterileri tanıyor. Çünkü buraya bir gelen bir daha vazgeçemiyor. Oteldeki aktivitelerden yarattığımız boşluklarda bu kez çevre köylere tura çıkıyoruz. Oralarda da aynı dingin ve huzurlu hayat. Bugüne kadar İtalya'nın bütün büyük şehirlerine defalarca gidip çoğu zamanını kafelerde ve alışverişte geçiren ben, ilk kez İtalya'nın dar-dolambaçlı yollarında dolaşırken, kendime kızıyorum. Dünyada görülecek, gezilecek, kendinle buluşacak, kendini dinleyecek o kadar çok yer var ki, biz niye hep önümüze çizilmiş yollardan yürüyoruz- gidiyoruz?