Mikro doz tarih yüklemesiyle başlayalım: Alaçatı'nın Antik çağdaki adı Agrilia. 13. ve 14. yüzyılda ise Alacaat aşireti yerleşiyor bölgeye ve adını veriyor. 1850'de gelen Rumların Alasata ismini vermesinin dibindeyse şöyle bir durum var: 'Alasta' kelimesi Rumcada 'salamura' veya 'tuzlama' demek ve Rumlar da burada salamura işi yapıyor. Alaçatı'da hayatın en keskin biçimde değişmesi, mübadeleyle: 1923 başında Türkiye'yle Yunanistan arasında Lozan'da yapılan mübadele anlaşması, pek çok kişinin hayatında travmatik bir değişiklik. Bu uygulamayla iki milyona yakın insan yerinden yurdundan oluyor. Anadolu'da yaşayan yaklaşık 1.2 milyon Ortodoks Hıristiyan ile Atina'da ve Ege adalarında ikamet eden 800 bin kadar Müslüman; doğduğu, yaşadığı, yediği, içtiği, sevdiği, güldüğü ve doğal olarak hayatının sonunu da orada karşılamak istediği vatanından ayrılmak zorunda kalıyor. Trajik bir değiş tokuş...
Yazın cinnet, şimdi cennet
Alaçatı'yı 80'lerin sonunda ve 90'larda keşfedenler de yok değil ama sosyal bir fenomene dönüşmesine tarih vermek gerekirse, 2000'dir herhalde. Orijinal dokusu, taş evleri, göçmen halkı, başta İzmirliler, sonra İstanbulluları kendine âşık ediyor. Bir, üç, beş derken, pıtrak gibi çoğalan küçük oteller, lokantalar, dükkanlarla, "Aman burası da Bodrum gibi bozulmasın!" diye hafiften bir korku yaratsa da bazılarında, hâlâ sempatik bir cazibe merkezi. Ama yaz aylarında Alaçatı, cennetten çok cinnete yakın duruyor. Yolda yürünemez bir insan kalabalığı, lokantalarda yer bulunamaz bir insan nüfusu... Nisan ise en şahane zaman... Karakteristik sokakların, açık hava kahvelerinin, otlarla deniz mahsullerinin tadını; kargaşa, karmaşa, keşmekeş olmadan çıkaracağınız ay. Ot Festivali de cabası...
Olaylar İzmir Marşı'yla başlar!
Alaçatı Ot Festivali'ne geçen yıl gitmiştim. Dördüncüsüydü ve beklemediğim kadar şenlikliydi. Olaylar "İzmir'in dağlarında çiçekler açaaaar!" diye başlamıştı. Evet, İzmir Marşı'yla! Kortejli yürüyüşle, envaiçeşit otla, kurulan onlarca tezgahla, ortalık bir renk cümbüşüydü. 'En fazla ot çeşidini kim toplamış?' ve 'En güzel otlu yemeği kim yapmış?' diye yarışmalar vardı. Turpotu, arapsaçı, hardalotu, helvacık, ebegümeci, ısırgan, silken, istifno, tilkişen... Şevketibostan başroldeydi. Körmen helvası, yemeklerde bir numaraya oturdu.
10-13 NİSAN'DA BİR ADIM BİR TADIM
Bu yılki Alaçatı Ot Festivali, 10-13 Nisan Perşembe-Pazar arası. Yemek atölyeleri, otları tanıma ve toplama gezileri, seminerler (Alkali beslenme, Fitoterapi), sergi açılışları, açıkhava konseri (Ayhan Sicimoğlu), böyle bir sürü etkinlik var. Dikkat etmeniz gereken en mühim şey, ot ve otlu ürün tezgahlarında (Börekler, börekler!) kendinizi kaybedip mide fesadına uğramamak. Ot meraklısı değilseniz dert etmeyin, sizi de Pop'a yollarız: Burası İstanbul'dakileri kıskandıracak çeşit ve zevkte bir eskici. Hacı Memiş tarafındaki şirin tasarımcılara da göz gezdirdikten sonra, artık Dutlu Kahve'ye çöküp bir çay/kahve söylemenin vaktidir.
Nerede yemeli?
Alaçatı'ya gittiğinizde atmanız gereken bazı çentikler var: Köşe Kahve'de Tomris Maravent'in kahvelerinden içmeniz şart mesela. Orta Kahve ve 15 Eylül Kıraathanesi'nde oturmadan olmaz. İmren fırınından sakızlı kurabiye yememek tuhaf kaçar. Kaptan'ın Yeri'nde midye dolma rekor denemesi yapılmalı. Ama daha anlatmalık lokanta tavsiyesi istiyorsanız, şöyle üçleyelim:
BARBUN: Sörf şampiyonu Kemal Demirasal'ın ilk göz ağrısında, tadım menüsüne teslim olabilirsiniz. Sadece yerel tereyağı ve sıcak Germiyan ekmeği bile baştan çıkarıyordu geçen sene.
ALANCHA: Kemal Demirasal'ın en etkilendiği restoranların başında Noma geliyor. Ve geçen yıl açtığı Alancha'da da oradan ilham aldığını görmek mümkün. Lokal malzemeler, özgün teknikler, ilginç sonuçlar... Karın doyurmak değil deneyim peşindeyseniz, doğru adres.
ASMA YAPRAĞI: Enginar dolması, çalkama, iç baklalı bebek enginar, balkabağından sinkonta... Ayşe Nur Mıhçı'nın lokantasında, en lezzetli zeytinyağlılar, en dekorasyon dergisi tadında tabak çanakta...
Nerede kalmalı?
Alaçatı otellerinin ortak özellikleri var:
Neredeyse hiçbirinin oda sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.
Dekorasyonda birbirini andıran mavi tonları, beyazlar, ketenler, doğal dokular hakim.
Çoğu merkeze birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde...
Kahvaltılar özellikli peynirlerle, kişilikli zeytinlerle, ev reçelleriyle son derece şımartıcı...
Üşenmeyip isim sayacak olursak: Taş Otel, Moy Otel, Alaçatı Adaçatı Konukevi, Alaçatı Sardunaki Konak, Alaçatı Sailors Otel, Tash Mahal, Alaçatı Zeytin Konak, Cadde 75, Alaçatı Sedirli Ev, İncirli Ev, Padma Hotel, Kırmızı Ardıç Kuşu, Otel Masala, Sakin Ev, Alaçatı Noche, Alaçatı Sakızlı Han, Kurabiye Otel, Mercan Köşk, Alaçatı Marina Palace, Deniz Kabuğu, Harmoni Alaçatı... Booking.com'dan detayları kurcalayabilirsiniz. Butik otellerin kişiselliği, çoğu zaman teklifsizliği, el mahkum samimiyeti size göre değilse, Çeşme Sheraton'ın da makul paketleri var, bakın bakalım... Prontotour da Alaçatı Ot Festivali'ne özel 2 gecelik bir tur paketi oluşturdu.