Dün gece maç öncesi teknik açıdan yaptığım fikir cimnastiğine tıpa tıp uyan bir 90 dakika izledim. Analizim şöyleydi: Galatasaray sahasında Fatih Terim felsefesi ile yüksek tempo ile oyunu karşı alana yıkan ve ofansif etkinlik sağlayan bir takım. Buna karşılık Trabzonspor'un dün geceki kadrosu ile takım savunmasında başarılı olması mümkün değildi. Birbirleri ile hiç oynamamış ve her an kişisel hatalara açık bir geri dörtlü. Bu rahatsızlığı azaltacak orta saha formatı da yok. Yusuf ve Abdülkadir Ömür, top rakipteyken koşuyorlar ama yer parsellemeyi bilmiyorlar. Buna ilaveten Ünal Karaman'ın çakma ön liberosu Toure... Bu şartlarda Galatasaray adına her atak girişiminin tehlike yaratacağı açıktı ama hareketli forveti ve öne doğru dikine oynayabilen Abdülkadir Ömür ve Yusuf ile riskli oynayan Galatasaray karşısında da pozisyonlar üretebileceklerdi.
Öyle de oldu.
Galatasaray bilhassa penaltıdan kazandığı ilk gole kadar çok tempolu oynadı. Sonra da skora denge geldi ama devre sonunda yine öne geçtiler.
İkinci yarıda da yine takımın en iyisi Belhanda'nın golü ile iyice rahatladılar.
Sonuçta G.Saray, Başakşehir'in de puan kaybettiği haftada aldığı üç puanla yarışa devam dedi. Diagne vasat bir performans sergiledi ama unutulmamalı ki, yeni bir takımda uyum için en zor görev yeri santrfordur. Ünal Karaman'ın eli çok kısıtlıydı. Ancak maça orta sahada Abdulkadir Parmak ile başlayıp, Traore'nin yerini bozmadan stoper uyumsuzluğunu önleyebilirdi. Takım savunmalarının çok ciddi arızalar gösterdiği bu yüzden de günümüz futbolunun ilkelerine ters düşen ama buna karşılık seyir zevki yüksek bir maç izledik. Hakem Ümit Öztürk'ün yüreği ne yazık ki Diagne'ye ikinci sarıyı çıkarmaya yetmedi. Galatasaray lehine verdiği penaltı tartışılır ama Trabzonspor lehine de gerçek penaltıyı veremedi.