Finale genel olarak baktığımızda Fransa oyuna sürekli hükmeden ve hücum gücü yüksek bir takım değil. Ama sağlam ve garantici oynayan kadro yapılarına göre ne yaptıklarını biliyorlar. Hırvatistan ise bana göre en iyi futbol oynayan ekip. Bilhassa en büyük özellikleri uzun süre birlikte olan futbolcuların birbirlerini iyi tanımaları, Modric ve Rakitic gibi oyunun iki yönünü iyi oynayabilen orta saha oyuncularına sahip olmaları. Final öncesi en büyük handikapları son 3 maçlarını 120 dakika oynayarak fiziki tahribata uğramalarıydı. Buna rağmen çok iyi ilk yarı oynadılar. Karşı kaleyi zorladılar. Perisic ile de mükemmel bir gol attılar. Ama hiç organize bir atağı ve pozisyonu olmayan Fransa'dan iki duran top golü yediler. Birincisini Mandzukic kendi kalesine attı. Yeri geldikçe vurgularım. Duran toplarda yardıma gelen santforlar başa iş açmıştır bu da bir örneğiydi. İkinci golde gereksiz bir penaltı neden oldular. İkinci yarı başlarken yorgun Hırvatistan'ın maça tutunması ilk dakikalarda çok önemliydi. Fırsat yakaladılar ama değerlendiremediler. Beraberlik golünü atamadıkları sürece yorgun olarak risk alacaklarından her an için bir Matuidi kontratağı gelebilirdi. Nitekim de öyle oldu. Kısa süre sonra da fark 3'e çıktı. Maç orada tamamen bitti. Bu arada Lloris'in hediye ettiği golde eğer fark 1'e inseydi bir şeyler değişebilirdi. Kaybetmesine rağmen Hırvatistan benim en beğendiğin takım oldu. Modric gibi bir profesyoneli de takdir etmemek elde değil. Bu ne futbol aşkıdır, bu ne kalitedir ve bu ne istektir. Şampiyon Fransa'yı da kutluyorum. Yalnız ders çıkaracağımız olay var. Eğer teknik direktöre güveniyorsan devam edeceksin. Fransa son Avrupa Şampiyonası'nda finalde Ronaldosuz Portekiz'e yenilerek büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. İnandılar ve Deschamps'la devam dediler. Aynı düzen sürdü ve Dünya şampiyonu oldular.
Futbola çok gerekli olan 'VAR' Dünya Kupası finalinde de sahne aldı.