Sahada maçlar oynanıyor, sonra da Türkiye'de hakemlik konuşuluyor. Aslında kimse işin temeline girmek istemiyor. Bu sistem devam ettiği müddetçe bunlar yaşanacak. Peki sistemi nasıl değiştirmek lazım?
Hep tekrar ediyorum, bu tarz hakemler yüzünden hakem oldum. Peki ne oldu? Ben kendi bacağımdan asıldım, onlara uymadım, onların hakemliğini taklit etmedim. Biliyorum önceleri ters geldim ve bitirdim. Peki bunlar beni bünyelerine kabul ettiler mi? Kesinlikle hayır… Sorulara doğru cevap verdiğim halde beni küme düşürdüler. Hilmi Ok bana sahip çıktı ve ligde maç idare etmeye başladım. FIFA olduktan sonra da önümü kesemediler. Bu sefer ben onlar için tehlike olmaya başladım. Derler ya erken öten horozun kellesini koparırlar.
Peki benden evvel ve sonrasında değişen bir şey oldu mu? Çok fazla olmadı. Bir tek şey oldu, parayla maç satan hakemlerin sayısı azaldı. Bitti mi? Size bir şey söyleyeyim; paranın olduğu yerde hiçbir şey bitmez. İlla para almak şart değil… Ücretler çok arttığı için, 2-3 hatta 4 sene ne kadar fazla idare edersem o kadar maç başı para ve maaş alırım hedefine girdi hakemler. Şimdi gelelim sadede… Hakemliğimde ve bitirdiğimde şunu gördüm, "MHK Başkanları hakem kökenli olsun" diyorlardı. Arada dışarıdan gelenler de oldu. Ama şimdi bu farklı olmalı. Nasıl mı? Kulüpler Birliği var . Mesela Kulüpler Birliği otursun bir isim seçsin. Bu dışarıdan olur, kendi aralarından olur. Bu şahıs MHK'nin içinde otursun. Bir de MHK'ler çok kalabalık olmamalı. Mesela TFF Başkanı, MHK Başkanı'nı seçsin. Kulüpler Birliği de bir isim belirlesin göndersin. Kaç kişi oldular? TFF Başkanı, MHK Başkanı, Kulüpler Birliği'nden gelecek CEO… Bunlar otursunlar, üçüncü bir ismi belirlesinler. Bu üçüncü ismi belirledikten sonra TFF Başkanı zaten dışarıda kalacak. Bu 3 isim maç tayinlerine karar versinler. Maçlardan sonra olacak olaylarda kamuoyunu bilgilendirsinler. 3 kişi olunca, 2 kişinin dediği olacak. Yani kararlar 3'e 3 de çıkabilir 3'e 2 de çıkab-i lir. Peki bu ideal mi? Bence değil. İdeali İngiltere'deki gibi. Hiçbir şekilde federasyon bu işe karışmayacak.
Şimdi bunun değişik modelleri geçmişte yaşandı. Mesela kura çektiler. Arkadaşlar her maçın hakemi ayrıdır. Bilgi, görgü, deneyim, tecrübe kuraya giremez. Diyelim ki kura yapacaksınız, kaliteli ve güveneceğiniz kaç hakeminiz var. Bir elin 5 parmağı kadar bile yok. Peki şimdi size soruyorum, kuraya soktunuz ve sıcak top sistemi uygulandı veya başka bir sistem. Mesela Mehmet Ali Yılmaz, bakan olduğunda hakemleri çok yakından tanıdığı için torbaya soktu. "Yapma, etme" dedik, dinletemedik. Ne oldu? Trabzon'da bir Fenerbahçe maçı oynanacak, kulakları çınlasın Hayri Yazıcı o zaman Fenerbahçe yöneticisi kendisi. Bana telefon açtı, "Erman biz Trabzon'daki maça seni hakem istiyoruz" dedi. "Neden" dedim. "Trabzon zor maç, senle olursa elli-elli oynarız" dedi. Dedim ki "Sıram değil, hafif de sakatlığım var. Ayrıca hakemler torbadan çıkıyor." "Erman, torbadan (yani kuradan) sen çıkacaksın" cevabını verdi. O zaman dedim bekleyelim perşembe gününü. Arkadaşlar Hayri'nin dediği gibi torbadan ben çıktım. Demek ki torbaya tavşan gibi üç Erman attılar bir tavşan Erman çıktı. O maçı hatırlıyorum 3-0 Trabzonspor kazanmıştı. İşin rezilliğini düşünebiliyor musunuz? Demek ki İspanya'da da hakemlere güven yok ki kuraya sokuyorlar veya İspanya'da üst düzey hakem çok fazla. İngiltere niye kurayla hakem belirlemiyor. İngiltere'de anayasa bile yok arkadaşlar. Öyle idare edilen bir ülke.
Bundan bir ay önce bir yazı yazdım. Ali Uluyol ve Metin Tokat hakkında. İkisi de beni mahkemeye verdiler. Savcıya gidip ifade verdim daha netice gelmedi. Savcıya şunu söyledim, "İki arkadaş da benim yazımdan sonra görevlerinden alındılar." Savcının bana çok dikkatli baktığını hissettim o anda. İşte hakemlik böyle bir camia.
FATURAYI ÖDEMEDEN RESTORANDAN ÇIKAMAZSIN!
Rize-Galatasaray maçı oynandı. Hakem sürati kesmemek için bazı sert hareketleri es geçti… Olabilir... Hakem maçın sonuna 8 dakika koydu oynanmayan süre olarak. Ama 8 dakika bittikten sonra 3 dakika daha oynattı. Tamam Rizeli oyuncular vakit geçiyorlardı ama 3 dakikalık uzatılacak bir şey yoktu. Korner filan derken Galatasaray üçüncü golü attı. Hakem önce Rize'ye penaltı verdi. Sonra da Diagne'nin iki ve sonrasındaki pozisyonunu devam ettirdi. Eğer Rize'ye o penaltıyı veriyorsan, Diagne'nin sonraki üç pozisyonuna da faul çalman gerek. Rize'nin o penaltısını vermesen ve o üç pozisyonu devam ettirsen kabulümdü. Kendi içinde ikileme düşüyorsun. Daha da önemlisi dersiniz ki; görüş. Bir yere kadar kabul ederim. Peki Muslera'nın sarıdan sonra "Al bunu bilmem nereye götür" diye vuruşuna kafanı kaldırıp ikinci sarıdan kırmızı veremedin. Argoda bir laf vardır "Yemedi". O zaman yemediğin işi yapmayacaksın. Peki sahadaki vatandaş bunları yaptı, televizyon başındaki Abdulkadir Bitigen'e ne demeli. O da bir evlere şenlik. Gelelim sadede… Merak ediyorum Bitigen ve Palabıyık kaç maç dinlendirilecek veya dinlendirilmeyecek mi? Dikkatle izleyeceğim. Kamuoyuna da bunu televizyon ve gazeteden bildireceğim. Beyler restoranda yemek yerseniz önünüze sonunda bir fatura gelir. Onu ödemek zorundasınız. Her haltı yiyip onu ödemeden restorandan çıkamazsınız. Çıkmaya kalkarsınız mecazi anlamda ya döverler ya da bulaşık yıkatırlar. Her şeyin bedeli vardır.
KÜFRÜ GÖRMEZDEN GELİYORSUNUZ!
Geçen hafta Beşiktaş-Sivas maçı oynandı. Sergen bir karara itiraz etti. Sahaya girdi, topa vurdu, hakem de oyundan attı . Hakem attıktan sonra tüm Türkiye'nin gördüğü gibi Sergen küfür etti. Sergen, ceza heyetine küfürden dolayı değil, oyuna girip topa vurduğu için gitti. 4. hakemin herhalde kulakları sağırdı. Beşiktaşlılar basın yoluyla ağır baskı yaptılar. Neymiş, Beşiktaşlı yöneticiler hakeme soyunma odasına giderken sormuşlar, "Niye attın" diye. O da "Sahaya girip topu vurduğu için" demiş. Israrla bu işleniyor ki küfür yazılmasın. Başka bir teknik direktöre 8 maç veriyorsunuz küfür ettiği için, diğerinin küfrünü görmemezlikten geliyorsunuz. Bu tarz adalet yapıyorsanız, sonunda ne olacağını görürsünüz.