Balıkesirspor Başkanı Tuna Aktürk, hakem Tolga Özkalfa'yı alkol almakla suçlamış. Balıkesirspor başkanının kim olduğunu bilmiyorum. Ey Balıkesirspor Başkanı; Tolga Özkalfa için 'İyi hakem değildir, fena değildir ya da iyidir' diyebilirsin. Ama maça çıkarken alkol aldı diyemezsin çünkü Tolga Özkalfa o kadar gerizekalı biri değil. Bundan 30-40 sene evvel alkol alıp maça çıkan hakemler vardı, örneklerini yaşadık. Ama aklı başında hiçbir hakem maça çıkarken alkol almaz. Senin vukuatın zaten hakemler açısından bini geçti. Doğru yerden yakalarsan millet dediğine inanır. Ama saçma sapan şeylerle suçlarsan başkanlık havanı kaybedersin. Diyorsun ki Tolga Özkalfa elime vurdu. Bak başkan, şu anda Türkiye'deki bütün statların koridorlarında kameralar var. Ve bu kameralar TFF ve polis tarafından takip ediliyor. Senin Özkalfa ile girdiğin münasebet de kameralarda var. Artık ne yapmak istiyorsan milletin kafasının üzerinden elini uzatıyorsun, o da 'git işine' der gibi bir hareket yapıyor. Yıllar önce Trabzon'da böyle bir olay başıma gelmişti. 1988'deki meşhur yarıda kalan Trabzonspor-Beşiktaş maçında. Maç içinde şeref tribününde hakem alkollü diye suçlama yapıyorlar bana. Fakat Cumhuriyet Savcısı, "Ben görüyorum, alkollü olduğunu gösteren en ufak bir hareket yok" diyor. Ancak beni böyle bir suçlamayla hastaneye götüremezler. Ama akıl hocaları var... O zaman teknik direktör olan Metin Türel'in yardımcısı şu an Bursaspor'un hocası olan Şenol Güneş. Elinde dosyayla 10 tane futbolcuya bir kağıt imzalatıyor, kağıdın başında da şu yazılı: "Erman Toroğlu maçın içinde bize küfür etti." Bunun üzerine maçın ardından beni hastaneye götürüyorlar. Nöbetçi doktorla karşı karşıya geliyorum ve bana hiç de iyi bakmıyor. Ordulu'ymuş. Yanımda da yardımcılarım Hüseyin Karaca ve Vahap Beyaz var. Bana "hohlar mısın" diyor, yanımızda onlarca polis var. Polis arabaları eşliğinde gelmişiz. "Anlamadım" diyorum, "Ben hohlayınca sen alkolsüz veya alkollü mü yazacaksın" diye soruyorum, "Evet" yanıtını veriyor. "Yemezler doktor" diyorum; "Buraya iki tüp getireceksin ve iki tüp kan alacaksın. Birine sen burada bakacaksın, diğerini heyetin nezaretinde polisler mühürleyecekler ve bu kan Ankara'ya gelecek. Orada bir resmi hastanede tahlile girecek." "Bizde öyle bir imkan yok" cevabını veriyor. Bu sefer panikliyor doktor. 15-20 dakika uğraşıyorlar. Bana ikinci teklifi getiriyorlar, "Bir heyet kursak olur der misin?" "Evet" diyorum. Ameliyathaneden doktor çıkardılar, evden doktor getirdiler ve heyet muayenesi yapıldı. Tabii her şey tertemiz. O sırada yanımdaki emniyet müdürüne ikazda bulunuyorum: "Bak müdürüm biz bu tahlilleri yaparken bunlar uçak biletimi iptal edecekler. Otobüsle gönderecekler ve beni Ordu veya Giresun'da eşek sudan gelene kadar dövecekler." Şunu da ifade ediyorum; "Eğer bugün uçağa binemezsem ikinci uçağa kadar Trabzon'u terk etmem." Yani el bombası Trabzon'un içinde oluyor. Neyse geliyoruz Ankara'ya. Olay kapanıyor, ceza alan alıyor. O zamanın TFF başkanı Halim Çorbalı'ya şunu soruyorum: "Şimdi bu imza veren futbolculara ceza vermeyecek misiniz?" Şöyle yanıtlıyor; "Erman maçı iyi yönettin, gel işi uzatma." TFF başkanına bu pozisyonda karşı gelme şansım yoktu. Ama ben TFF başkanı olsaydım bu imzaları veren futbolculara ceza verdirirdim. Bunu niye anlattım; bu tarz olaylar hakemlerin başına her zaman gelir, geliyor da. Tecrübe önemli bir şey, okurlarsa bundan ders çıkarırlar ve ona göre davranırlar.
EZİK İNSANDAN HAKEM OLMAZ
Fenerbahçe'nin Akhisar mağlubiyetinde hakeme bahane bulacağı bir pozisyon var. O da avantajı kesmesi. Ne acele ediyorsun; daha önce faul olmuş olmamış seni ilgilendirmez. En büyük ceza goldür. Eğer kart vereceksen pozisyonu bekler sonra verirsin. Dördüncü hakemin "At, at" deme olayı da bana tuhaf geliyor. Kardeşim ben hakem olarak maçı yönetiyorsam ve pozisyonu görüyorsam bana 4. hakem de yardımcı hakem de çizgi hakemi de at dese atmam. Onlar hakeme, hakemin görmediğine inandıkları pozisyonda yardım ederler. Hakem zaten görüyor ki faulü çalmış. Böyle maçlar nadir olur. Fenerbahçe maçı 2-1 yapsa 5 olur. Ama Roberto Carlos artık o kadar bunaldı ki bari topu biraz kalemden uzak tutayım dedi. Onun için de hücumcuları aldı ve üç tane de pozisyon yakaladı, birini de attı. Burada şampiyonluğa giden takımın en kötü maçı 1-1 bitirmesi gerekir. Belki de sezon sonu bir puanla şampiyon olacaksın veya kaybedeceksin. Tribündeki seyirci adedi Türk futbolunun aynası. Fenerbahçe gibi takımına sahip çıkan bir seyirci bile hele ki kazansa lider olacağı maçta tribünleri bu kadar dolduruyorsa Türk futbolu ölmüştür, ağlayanı yok demektir. Böyle bir ligde şampiyon olsan ne yazar olmasan ne yazar. Herkes birbirini aldatıyor. Özgür Yankaya'nın şartlı bir hakem olacağını sanmıyorum ama bazı şeylere takıldığı fikrindeyim. Bu Yankaya, Gaziantep- Galatasaray maçında Burak'ın attığı golden evvel öyle havaya girmişti ki önce ayağıyla bir plase yaptı, sonra da kafayla tamamlayıp golü attı! Kendi sanal aleminde bunu atmıştı ama Burak da golü yapmıştı. Bu çocuk ilk çıkışta iyi gözüktü ama sonrasında iyi gitmiyor. Bakınız, eğer iyi hakem olacaksanız kıyafetinizle, yürüyüşünüzle, yemek yemenizle, sosyal yanınızla, konuşmanızla her şeyinizle olacaksınız. Ezik insandan hakem olmaz!
HAKEMLER 3 BÜYÜKLERE ÇALIŞIYOR
İsmail Kartal'a göre 4. hakem Özgür Yankaya'ya "At, at, at" diye bağırmış. Yahu İsmail kardeşim, bu Yusuf Namoğlu devre arası seminerinde bağıra bağıra, zıplaya zıplaya hakemlere şunları söyledi: "Eğer hakem yardımcılarından yardım istemezse sakın karışmayın." Yani sakın maydanoz olmayın. Bütün bu konuşmaların olduğu yerde nasıl olur da 4. hakem Yankaya'ya "At at at" diye bağırır. İsmail Kartal geçen MHK ile birisini karıştırmış herhalde. 55 yıldır bu alemin içindeyim. Bu 3 büyük takım hakem hatalarıyla maç kazanıp şampiyon olduklarını hiç konuşmazlar, hatırlamazlar. Orada Alzheimer olurlar. Ama 100 maçın birinde hakem hatasıyla mağlup olsunlar ortalık yangın yerine döner. Düşünün 55 yıldır bu alemin bilfiil içindeyim. 3 büyüklerin hakem hatasıyla kaybettiği maç adedi bu 55 yılda iddia ediyorum 25'i geçmez. Kazandıkları mı dersiniz, ohooooooo saymakla bitmez...
TFF BU REZİLLİĞE NASIL RAZI OLUYOR?
Televizyonda altyazı geçiyor: "Bir teknik adam istifa etti" Bir dakika sonra ikinci yazı, "O teknik direktör bilmem ne takımına gitti." Bir bakıyorum bir takım sezon başından beni 3-4 tane teknik adam değiştiriyor. Bu rezilliğe son verecek kurum TFF. Neden yapmazlar anlamıyorum, oysa çok basit. Bir kulüp bir hocayla anlaşırsa o adamın istifa hakkı olabilir. İstifa etmişse bir başka takıma da gidebilir, ama bir kere. Bir kulüp teknik adamını yollayabilir ama yollarsa sezon sonuna kadar o teknik direktörün parasını ödemeye mecbur bırakılır. Ondan sonra da ancak sezon sonuna kadar bir teknik direktör daha alabilir. Bunları yaptığınız zaman çok şeyin önüne geçersiniz. Ama yapmazsanız bu rezilliğe razı olursunuz.
MHK'NİN PLANLARI TUTMAYINCA...
Özgür Yankaya, 3.5 ay önce İstanbul'da Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçı yönetiyor. Aziz Yıldırım her zamanki gibi hakem soyunma odasına doğru yürüyor ve Yankaya'ya şunları söylüyor, "Bu statta sana bir daha maç yönettirmeyeceğim." Hakikaten 3.5 aydır Yankaya'ya hiç Fenerbahçe maçı vermiyorlar. Merkez Hakem Komitesi ilk defa maç veriyor. Sanıyorum komite de demiştir ki "Bundan kolay maç olmaz. Fenerbahçe bu Akhisar'ı köfte yapar gönderir. Böylece Yankaya ile Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım barışırlar." Ama babalar umduklarını değil bulduklarını yiyorlar.