İlk 10 dakika şunu gösterdi, biz Prag'da 3 puandan çok daha fazlasını almışız. Dün gece tek ihtimalimiz galibiyet olsaydı bunun altından kalkamayacak kadar stresli başladık oyuna. İzlanda taş gibi takım olduğunu ilk maçtan beri gösterdi, gruptan çıkmış olmak bile soğuk ülkenin futbolcularını oyun disiplininden koparmadı. Santrforsuz, geçmişte Roma, Man.United, Barcelona ve İspanya'nın sahte 9 ile denediği diziliş bizi 15'ten sonra ayağa kaldırdı. Çok kaliteli bir kumaşa sahip gömleğin düğmeleri plastik bizde sanki. Son vuruşu da bir çözsek! Fransa'ya direkt uçuş biletleri altın tepsiyle önümüze konmuşken, Gökhan Töre'nin gereksiz kırmızı kartı geldi. Selçuk İnan bu unutulmaz golü attı diye söylemekten vazgeçmem. Hakan Çalhanoğlu frikikler için sahada kalmalıydı. Kalsaydı belki o vuracak, kimbilir belki de top auta gidecekti. İlk 3 maçta 1 puan alan Milli Takım en iyi üçüncü unvanıyla Paris'e gidiyor. Uzun hikaye ama özetini Fatih Terim repliğiyle hatırlarsak eğer 2008'e de selam çakarız: "İmkansız diye bir şey yoktur. Mucizeler biraz zaman alır."