Ara transfer dönemi de gösterdi ki Türk futbolunda deniz bitti! Taraftarın cebinden çıkan parayı yıllardır harp vurup harman savuran yöneticilerin saçtığı milyonların gelirler hanesinde karşılığı zaten yoktu ama UEFA'nın Finansal Fair Play kuralları bir gerçeği yüzlerine vurdu:
Gelirin kadar harca, yoksa Avrupa Kupaları'na katılma. Futbolcu yetiştirip ihraç eden bir ülke ne yazık ki değiliz. Gelir kalemleri ise belli: Yayın gelirleri, gişe gelirleri, sponsorluklar ve resmi ürün satışından kazanılan para. Gelin sırasıyla röntgenlerini çekelim.
YAYIN GELİRLERİ:
F.Bahçe'nin havuzdan çıktığı takdirde daha fazla kazanacağı iddiası var. Doğrudur, 17 iç saha maçından daha fazla gelir elde edebiliriz, peki 17 deplasmanda rakibe ödeyeceğiniz rakam? İspanyollar ve İtalyanlar en çok-en az kazanan arasındaki makası azaltmaya ve İngilizler'le Almanlar'ı örnek almaya çalışırken, bizde 3 Büyükler'in daha fazla pay istiyoruz çıkışı yersiz. Mesele Türkiye'deki abone sayısı. İspanya ve İtalya kadar nüfusa sahibiz ama onlar bizden 4-5 kat fazla aboneye sahip. Türkiye'de kahvehane ve restoranlarda toplu maç izleme geleneği de bu rakamın artmasını engelliyor. Abone sayısı 1.5 milyon. Bu rakam 4 milyon ve üzerine çıkmadan Türkiye'de hiçbir kulüp, Avrupalı rakipleri kadar gelir elde edemez.
GİŞE GELİRLERİ:
İngiltere ile kombine fiyatları at başı gidiyor Türkiye'de. 500 milyon Euro değerindeki Manchester City'nin kombineleri Galatasaray ve Fenerbahçe'den çok daha ucuz. Barcelona ve Real Madrid de öyle. Alman kulüpleri de. Boş tribünleri Passolig uygulamasıyla açıklamak için yönetimler için bir kaçış yolu. Borç arttıkça kombine fiyatlarına zam yapan, taraftar yerine maç günü açık büfede saatler geçiren futbolu severmiş gibi yapan insanları tribüne çağıran yönetimlerin unuttuğu; bu insan grubu için futbolun bir tutku değil, sadece trend olan bir aktivite olduğudur. 42-43 bin kombine satan Galatasaray ve Fenerbahçe, açık büfeli maç aktivitesinden sıkılan insanlar kendilerine yeni eğlenceler bulduğu için 30 binin altına indi.
SPONSORLAR:
Bu kadar kavga, gürültünün olduğu, başkan ve yöneticilerin birbirlerine "zorunlu açıklama"larla bel altı vurduğu Türk futbolunda, kendi markalarının prestijini korumak için futboldan çekilen şirketlere kim "Haksızsınız" diyebilir ki? Fenerbahçe'nin göğüs reklamı yok, Galatasaray da piyasasını düşürüp, yok pahasını forma reklamı aldı. Global markalar Türkiye'den para kazanıyor ama sponsorluk deyince ortada yoklar.
ÜRÜN SATIŞI:
Son 15 yılda korsanı önleyip resmi ürün satışından iyi gelir elde eden kulüpler artık eskisi kadar para kazanamıyor. Neden? Çünkü taraftar doydu. Her sezon 3 yeni forma çıkartırım, satarım, armayı neyin üstüne koysam taraftar alır diyen profesyoneller, Türkiye'de taraftar profili nedir, buna hiç kafa yormadılar... Sonuç, binlerce forma internette "ucuz" sitelerine düştü...
Bizde İtalyan kulüplerinde olduğu gibi "patron" başkanlar yok ama maşallah bizimkiler onlardan çok daha büyük patron koltuklarında oturuyorlar. Kimisi yerinden kalkmayı bilmezken, kimi de oyuncak gibi gördüğü kulüp yönetiminden sıkılınca arkasına bakmadan kaçıyor.
Ünal Aysal'ın çilekleri, Aziz Yıldırım'ın yıldız transferleri.... "Büyük başkan bize Drogba'yı al, Dzeko'yu getir" diye bağıranlar... En büyük halüsinasyon budur Türk futbolunda. Parayı veren düdüğü çalmıyor maalesef. Taraftar harcıyor, başkanlar kendi cebinden vermiş gibi havasını atıyor. 500 milyon TL üstü borcu olanlar için deniz bitmiştir, bundan sonrası taşlı yol... "Asla yalnız yürümeyeceksin" diyenler yalın ayak gelmesinler....