Beşiktaş'ın oyun ve sonuç bakımından Süper Lig ile Avrupa performansı arasında çok önemli farklar var. Bunun en önemli nedeni hakemler ve yönetim anlayışları. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası maçlarında Beşiktaş sahaya şöyle bir fotoğraf koyuyor; "Ben futbol oynamak istiyorum. Oynarken ve kazanmak isterken keyif almak ve vermek önceliğim." Avrupa maçlarında hakemler iyi futbol oynamak isteyen ve bunun mücadelesini veren takımların önünü açıyor. Beşiktaş'ın olduğu gibi. Türkiye'de tam tersi işliyor. Hakemler zihinlerindeki çelişkileri, gel-gitleri hatta kompleklerini sahaya yansıtıyor. Türkiye'de futbol oynamak isteyen futbolcular ve takımların teşfik edilmesi bir yana önü kesiliyor. Maalesef maçlar hakemler, temsilciler ve de gözlemciler üzerine yapılan baskılar ve oyunlar ile başlıyor. Son Beşiktaş- F.Bahçe derbisinde gördüklerini raporlayamayan temsilcilerin, hakemlerin görüntesü Türk futbolundaki acı tabloyu gözler önüne seriyor. Türkiye'de aslan, kaplan kesilen futbolcular, takımlar hakem imtiyazlarını kaybettikleri zümün Avurpa'da tel tem dökülüyorlar.
F.Bahçe yenilgisi sonrası Partizan maçı Beşiktaş için daha önemliydi. Fiziksel olarak yorulmuş, zihinsel olarak yıpranmış siyah-beyazlı takım ilk maçta 4 attığı rakibi karşısında oyunun kontrolünü genel olarak elinde tuttu. Bilic, gereğinden fazla kontrollüydü. Ancak hakettiği bir galibiyet aldı. İlk yarı risk almayarak götürdüğü oyunu ikinci yarının başında birazcık yüklenmeyle 2-0'a getirdi. Sol bekte Motta haftalardır dökülürken İsmail'in yokluk içinde sağ beke merhem olarak kullanılması Beşiktaş'ın düşünmesi gereken acı gerçeklerinden biri...
Gökhan Töre'nin varlığı Beşiktaş için çok değerli. Bilic'in Gökhan'sız Beşiktaş çözümlemelerine çalışmasında fayda var. Aksi takdirde yorulan kanatlar ve ürütemeyen ritimsiz ortasaha ile sıkıntı yaşar.
Beşiktaş Partizan maçında her yönüyle yorgundu. Az kalsın uzatmalarda beraberlik olacaktı. Bunun anlamı şu; Bilic'in yorulan oyuncular yerine İsmail, Mustafa, Uğur, Cenk, Atınç ve Sosa'yı kullanması zaruri.