Takımın üstündeki yük fazlaydı. Trabzon yenilgisi üstüne, bir de Antwerp beraberliği geldi. Yine de taraftarın gözü ligdeydi. Oyuncuları yeniden motive etmek, arkalarında olduklarını göstermek ve iddiayı yenilemek istediler. "Planımızı uygulamak, iyi oynayıpkazanmak istiyoruz" dedi. Portekizli bunları söylüyor ama yine elindeki önemli oyuncuları (Mesut, Valencia, İrfan) kulübede bırakıyordu. Üç cezalı oyuncusu yokken, kilidi açacak anahtarları da köprüden geçerken nehre atmış gibiydi. Yine de coşku ile başladılar, baskıyı kurdular. Alanya oyuncuları yine yerden kalkmadı, her fırsatta oyunu yavaşlattı, sahaya giren doktor sayısı rekorları zorladı. Bülent Korkmaz'ın ekibi sadece rakibinin değil, tribünlerdeki taraftarın öfkesini de düşürdü. Oyun soğudukça, taraftar desteği de geriledi. 75'te Alanyaspor öne geçtiğinde, ilk şutunu çekmişti. Futbolun cilvesi... Bir dakika önce Serdar Dursun boş kaleye atamamıştı. Hiç hak etmediği bir tabela ile ikinci maçı oynamaya başladı Fenerbahçe. Sahadaki tüm "bilek güreşlerini" kazandıkları halde. Pereira, "10 kişi ile defans yapıyorlar" diyerek şikâyet ediyor ama bu kurguyu zora sokacak oyun-pas aklını sahada tutmuyor. Oyuna müdahalesi Gustavo'yu stopere alıp, Ferdi'yi sağ, Novak'ı sol bek yapmaktan ibaret. Kullandıkları kornerlerinde birinde bile Fenerbahçeli oyuncu topa değemedi. İkinci golü de Antwerp maçının kopyası gibi kornerden yediler. Sahadaki takımın kazanma isteği, rakibi zorlaması, kazanmak için akıttığı tere bir şey denilemez. Daha iyisini yapabilecekken, Pereira'nın inadına ve "yetersizliğine" de yenildiler.
Fenerbahçe taraftarı "karalar" bağlamasın. Bir-iki dokunuş ile "bambaşka" bir takımları olur. Yeter ki, "yetersiz" anlasın neyi yapamadığını.