Enner Valencia 52'de attığı estetik golüyle skoru 3-1 yaptı ve aslında maçın bitiş düdüğünü çaldı. Sakatları ve bonservis mağdurları nedeniyle gençler yine kulübede yerlerini aldılar. Gustavo stopere geçti, Sosa ve Zajc merkezi tuttu. Sonrasında Valencia'nın imza günü başladı. Elbette Nazım Sangare'nin 60 metrelik müthiş bir deparla auta giden topu çizgide yakalamasıyla birleşen ustalıktı bu. Bu ikili üçüncü golü de ürettiler. Kadıköy'deki sıkıntılı dakikalarla geçen ilk maçın endişelerini de rafa kaldırıp, play-off''un keyfini, hazırlık maçı tadında geçtiler. Defans arkasına özellikle Szalai ile toplar kullanarak, oyunu sete döndürmek yerine direkt kaleye hareketlenen anlayışla, ön tarafta coşkulu baskı yapmasıyla Fenerbahçe tehdit eden karakterine geri döndü. Bu maç nasıl oynayacağının son belgesiydi. Oyuncular değişecek ama tavır aynı. Helsinki'nin iki golü, iki devrede bulduğu tek pozisyon geldi. Kaleci Altay'ın yere yatmadığının, sahasında beklerken Fenerbahçe'nin takım olarak pozisyon vermediğinin de altını çizelim. Valencia, Finlandiyalılar'da heves de bırakmadı, hırs da. Ama 80'den sonra, Fatih'in (18) de oyuna girmesiyle, Fenerbahçe'nin ön tarafı Arda (16) ve Muhammed (20) ile 18 yaş ortalamasına geldi. Bu çocuklar bir tane kendileri attılar, bir tane de rakibe kendi kalesine attırdılar. Sadece beş gollü bir zafer gecesi değildi yaşanan, birbirini kucaklayan oyuncuların kalplerini taraftarla birleştirmesiydi.
3 resmi maçta kalesini gole kapatan takımın iki tane birden yemesi sürpriz değil. Daha önceki maçların kahramanı Altay oluyordu. Bir bakıma "gol yememe" serisi takımda baskı da yaratabilirdi. Bundan kurtuldular. Kazanmanın, tur atlamanın öne geçtiği bir maçtı bu. Sakatlar, eksikler, tamamlanmayan transfer hamleleri varken, iyi-kötü tartışılmaz.