EMRE Belözoğlu'nun 4. dakikada kaleci tarafından çelinen şutundan 33 dakika sonra isabetli iki şut ve gol geldi. Bu sürede denemeler görüldü ama rakip ceza alanına akılla inecek bir organizasyonu olamadı Fenerbahçe'nin.
Oyun üstünlüğünü ele alıp, rakibi de etkili getirmemeleri ilk 45'in olumlu sinyalleri. Serdar ve Hasan Ali'nin ilk resmi on bir oyunlarında olması daha kırılgan bir defans beklentisi yaratsa da Denizli hücumlarında hep kalabalık kalmayı başardılar.
Max Kruse'nin yokluğunda 4-1- 4-1 oynayan Ersun Yanal, Muriqi'i Emre ile desteklemeyi düşünüyordu muhtemelen. Ancak kalabalık ve adama yakın orta saha savunmasında, bir türlü top Emre'ye geçirilemedi. Sonuçta kaptan, kendi işini görmek adına bölgesinden uzaklaşınca, ceza alanı önünde varyasyon yapma ihtimali de kalmadı. Gol, derslik bir hücumla geldi. Hani "O anı beklemek" denir ya, Isla'nın bindirmesi, arka direğe yüksek ortası ve Muriqi farkıyla pozisyon gelişti. Top önce üst direğe, sonra Tolga Ciğerci'nin önüne geldi.
İkinci yarının ana fikri "maçı kazanmak" olunca, Fenerbahçe adına öne doğru istekli koşuların azaldığını da gördük. Denizlispor topu daha fazla ayağında tutmaya başladığında, endişeler de büyümeye başladı aslında.
Emre'nin doğru zaman ve yerde yaptığı baskıyla kaptığı topla gelen ikinci golle maçın bittiğini de sandılar. Genç Altay buna "izin" vermedi. Boşa çıktı, kalesinde topu gördü ve son 20'ye yeni bir maç ile girdik. Panik belirtilerinin üstüne gidecek Gustavo dışında oyuncu olmadı. Risk alan rakibi akıl oyunu yerine, "ileriye vur" kararlarıyla önlemeye çalıştılar. Belki istediği sonucu alan bir takım var ama, Max Kruse ve Emre'nin olmadığı bir Fenerbahçe'nin ne aklı kalıyor, ne de fikri.