Kritik haftanın izlerini taşıyan bir Fenerbahçe seyretmedik. Hepsinin dilinde "kazanmak" var ama, sahadaki görüntü, oyuncu iştahı veya gol arama isteğinde "kazanır" diyebildiğimiz bir takım yok.
Kasımpaşa her büyük maçtaki klasik pususunu kurmuştu. Pas oyunu oynamak için uğraşan bir rakibi vardı ama özellikle öne atılan toplardaki düşünce kalitesiyle de ders verir gibiydiler. Pozisyonları kaçırırken, kalelerinde golü gördüler. Ne olduğunu anlayamadıkları bir devre yaşayıp, ikinci yarıya bilenmiş çıktılar.
Beraberlik golüne kadar geçen sürede şampiyonluk iddiasındaki bir takımın yediği baskıya böylesine aciz kalmasını da izledik. Kadro yetersizliğinde çoğunluk hem fikir ama, topu kapalım, rakip sahaya taşıyalım diyen yoktu. Herkes sorumluluğu birbirine atıp, Kasımpaşa'nın arayışlarına engel olmanın peşine düşmedi ve gol bağıra bağıra geldi.
Janssen ve Valbuena hamlesinin peşinden galibiyet golünün gelmesi ile birlikte yeni bir hikaye başladı. Şener'in attığı gol bir yandan kişisel isyanın bayrağıyken, öte tarafta hücum kurgusundaki fikirsizliğin ve yetersizliğin de resmiydi.
Geçen hafta Antalyaspor'u, sezonun en dengeli ve etkili oyunlarından biriyle yenen takımdan eser yoktu sahada. Kasımpaşa'yı çok önemsemek koşu kalitesini etkilemiş olabilir mi? Bu şık, Beşiktaş ve Galatasaray'ı galibiyetsiz uğurlayan bu statta, her teknik adamın kaçınılmazı.
Beşte beş yaparak yürünen son virajda kazanmak en önemlisiydi. Hamle oyuncusu Valbuena yine attı. Takımın en önemli oyuncusu Guliano yine top kaybında zirve yaptı. Oyunu kıran goller "defansiflerden" geldi.
Artık bu nasıl bir harman i se Fenerbahçe kendi çarkını, her birimiyle sekizde sekize doğru döndürüyor. Pazar gecesi yeni bir hikaye başlayacak. Aykut Kocaman ve oyuncularını çok farklı bir rolde görebiliriz.