Sorun berabere kalmakta değil, rakip eşitliği sağladıktan sonra buna cevap verebilecek gücü ve direnci üretememekte. Elbette rakibin önlemleri olacaktır ve statükoyu sağlamak adına yolları da deneyecektir. Burada sorgulamamız gereken Fenerbahçe'nin ne yaptığı, onun planının ne olduğu?
Emenike ve Van Persie ile ön tarafı kurgulamak kağıt üstünde yanlış değil. Ama iki oyuncu da bir "eksikler" listesi yapılacaksa, orada yerlerini alacaklar. Ne ceza alanı içindeki bir aksiyonda varlar, ne de önde oynamak için topa trafik yaptıracak hamleleri var. Öylece takılıyorlar markajın altında.
Mehmet Topal'ın sadece attığı golde değil, yükü çekmek ve açıkları kapamak adına da her bölgeye yetişmeye çalıştığının altını çizerek, Hasan Ali ve Van der Wiel'den sıfıra yakın ofansif hamle geldiğini de söyleyelim. Böylesine güvensizlik içinde, ikinci yarıyı Alanyaspor'un izin verdiği kadar oynadılar.
Bu kadar çabaya rağmen tabelada istenenin olmamasında eksiklerin rolü var mıydı? Sadece Lens için bu cümleye anlam arayabiliriz. Volkan Şen'in pas tercihleri veya son vuruş etkisizliğini olmayanlara bağlamak mümkün değil.
Doğru-dürüst bir hakem maçı yönetseydi farklı olur muydu?
Bambaşka olurdu elbette. Dirsek atan Emenike atılmalıydı. Emenike'ye yapılan penaltı es geçilmemeliydi. Yine Emenike'ye tabanı basan Ba'nın hakkı sarı değil, kırmızıydı. Net bir Fenerbahçe pozisyonu yanlış ofsayt bayrağı ile kesildi. Toplam 11 faulün yapıldığı ilk yarıda, sarı kart sayısı yediydi.
Yani; hakem Alper Ulusoy'u neresinden tutsanız, elinizde kaldı.
Advocaat kaderi değiştirmek için oyuna devamlı forvet attı. Stoch, Aatif, belki kadroda olsa Sow'u da. Takımdan umudunu kesip, performansın peşine düştü. Daum da böyle yapardı. Demek ki, bu ekol durum ümitsizleştikçe, akıldan çok, karambolün peşine düşüyor. Puan kaybından daha kötüsü, tribünlerin boşluğu ve seyircinin kaybedilmesidir aslında. Böyle bir havada, mükemmel bir saatte; taraftarı maça gelmiyor.
İki hafta önce ezeli rakibi ise, seyirci rekoru kırıyordu. Vahim olan ve üzüntü duyulması gereken budur.