Bu kez farklı bir şey yapmaya çalışacağım. Fenerbahçe hakkında yazacağımız çok az iyi şeyi, bu yazının konusu yapıyorum. 11 oyuncunun transfer edildiği bir sezonda, sahada sadece 4 tanesinin yer almasını, değişikliklerden ikisinin de yine geçen senenin kadrosundan olmasına değinmeyeceğim.
Galatasaray'ı deplasmanda, Trabzonspor'u da 10 kişi kaldığı maçta yenen bir takıma karşı, çok dikkatli ve konsantre oynadı Fenerbahçe. Pereira bütün tedbirleri almış, rakibin tempo yapmasına izin vermemek için, kendi takımını da oyunu yavaşlatması için kurgulamıştı. Rakibin önde baskısını, birbirine yaklaşıp, verkaçlar ile oyunun yönünü dikine çevirmek yerine, ileriye uzun oynamaları çok akılcıydı. Böylece Osmanlıspor defansının yapacağı hatalarla, ani baskın ataklar gerçekleştirebilirlerdi. Markovic'in oyalama taktiğini anlamamış olması, hızlı koşular yapmak istemesi sakatlanmasının nedeniydi. Teknik direktör bunun farkında olarak uyarmıştı oyuncularını. Tempoyu arttırmak rakibe yarardı, Markovic bu disiplinden hem uzaklaştı, hem de kendini sakatladı.
Fenerbahçe'de tabelada en çok adı olan oyuncunun (Nani) kadroya bile alınmadan İstanbul'a bırakılması da diğer oyuncular için ders niteliğindeydi. En iyisi kadroya giremiyorsa, kendilerinin başına kimbilir neler gelirdi. Böylece temposuz, sıkıcı ve sadece duran top organizasyonlarıyla gol aramak zorunda kaldılar. Bunu "sistem takımı olmak" diye de yorumlayabiliriz. Osmanlıspor'un büyükler karşısında aldığı sonuçlara rağmen, sadece bir pozisyona girdiğinin altını çizelim. Tam bir taktik savaşı içinde, Pereira; Osmanlıspor'un tüm kozlarını eritti. Sezon başında transfere harcanan 70 milyon Euro'nun böylece boşa gitmediğini, Pereira'nın elinde "akıl oyunları" ile üç puana dönüştüğünü izledi herkes. Bunu çekemeyenler olacaktır. Fenerbahçe'nin destansı performansını, "Pozitif futbol" ya da "Şampiyon takım gibi" klişelerle küçümseyenler çıkacaktır. Onlar Osmanlıspor gibi üç hafta üst üste kaybettiği halde, gücünü saklayan takımları küçümseyen, "çapı" belli düşünceler taşıyanlardır.