Başlangıç iyi değildi. Molde yenilgisi ile maçın ağırlığı daha da arttı. Belki de grubun en zayıf takımına karşı oynuyordu Fenerbahçe...
Ancak görece "zor" olan maç dört dakikada yenen iki gol ile "daha da zor" hale geldi. Avrupa Ligi'nde "final oynasın" diye kurulan kadronun ayakları titrer, geleceği sorgulanır hale gelecekti. Kaderle oynayan; Volkan Şen'in sakatlığı oldu. Mecburi değişiklik, Fernandao'nun sahaya adım atması, devrenin sonudevrenin başı olarak anılacak dakikalarda, tabelada "eşitlik" yazmasını sağladı. Galibiyet dışındaki her sonuca burun kıvırılması gereken bir maçta, iki farklı yenilgiden dönmeyi başarı gibi anlatanlar elbette çıkacaktır. Kanmayın siz onlara. Sorun bakalım; "Kaç pozisyona girdiniz" diye. Cevap veremeyecektir arkadaş. İlk golü hatalı pastan, ikincisini kornerden attı çünkü.
Avrupa düzeyinde en etkin iki hücum bekine (Caner - Gökhan) sahip Fenerbahçe. Bir tanesi yedek, öteki yedek bile değil. Premier Lig'in zirvesine iki kez golleriyle oturmuş Van Persie maçı neredeyse kaleye şut çekemeden tamamladı. Nani'yi ceza alanı çevresinde topla buluşturamadılar.
Ve kopya goller yendi. Beşiktaş nasıl attıysa, Celtic'de bunun çalışmasını yapmış sanki. Ön direğe orta, arkaya aşırtma 1-0... Şener'in üstüne yüklen, ortala 2-0...
Ve goller sonrasında Alves - Kjaer tandemi hedefte. Niye? Van Persie ofsaytı bozmasa, ilk gol olmayacak. İkinci de defans çizgisini orta yapılan noktaya kurdular, pozisyonu da aldılar. Penaltı noktasını dolduracak orta sahaların nerede? Buna bakacaksın. Grupta iki maç bitti, "Hedefimiz final" diyenler bir puanla sonunculuktalar.
Bu kadronun oyun aklı, hücum organizasyonu tamamen iç güdülere endeksli. Bir plan yerine, o anı yaratıcı yaşayan oyuncu varsa hareket edebiliyorlar. "Yazık" denmesine gereken maçtan, "Buna da şükür" diye çıkıldı. Kadronun çapı büyüdü ama oyun "çapsıza" kaldı.